Soundtrack 10:
Dario Moreno - Deniz ve Mehtap
Keyifli okumalar...
12. Bölüm: "Saklı Notalar"
OoOOoOoOoOoOo
Suretine bulanmış acı, geçmişe vurulan paslı kilidin anahtarı gibiydi. Boğuk gözlerini mesken edinen o tarifsiz acı; yerini bazı zamanlar da geri dönülmez bir pişmanlığa, bazen de ruhunda nüksetmesi anlamsız olan hasrete dönüşüyordu. Yüreği darmaduman iken, gözleri yorgun yorgun bakarken iken ona neydi ki özgürlükten? Bu acının esaretinin prangalarından kurtulmak için canını feda etmeye hazırdı halbuki. Ancak olmuyordu. Yılların bir çarşaf gibi örttüğü o geçmişin yaralarına söz geçiremiyordu.
Tanrının yıllar önce onu davet ettiği o imtihanın emarelerini ruhundan silip atamıyordu.
Yaşların parladığı gözünden bir damla aktı, elinin altındaki bir kadın suretinin tenine tutundu. Gözyaşlarının esir aldığı gözlerini, kolunun tersiyle silerek o esaretten kurtardı. Elindeki fotoğrafın yüzüne tutunan gözyaşına baktı, burukça gülümsedi. Burnunu çekerek baş parmağıyla o gözyaşından kurtardı kadının yüzünü.
Kapkara, gece karası saçlarının çevrelediği bembeyaz teni olan kadına bakmayı sürdürdü. Geceye rakip olmak istermişçesine bakan o kaplara gözleriyle, hafif çatılan kavisli kaşlarıyla, dudaklarına kondurduğu o küçük tebessümle...
Bazı geceler kabuslarının kapılarını aralıyordu. Ağlıyordu, siyah inci gibi gözlerinden gümüş gözyaşları süzülüyordu. Pişmandı, ailesine geri dönme isteğiyle tutuşuyordu. Narin ellerinden tutmak, onun yanına gitmek istiyordu fakat tek bir adım dahi atamıyordu. Ayakları yere mıhlanıyordu. Rüyalarında bile kavuşamıyordu ona. Binlerce mil uzaktaydı kendisine. Pişmanlıkları cam kırıkları gibi ruhunu parçalıyordu. Pişmanlıklarının arasından kan damlaları akıyordu. Olmuşla ölmüşe çare bulunmaz derlerdi. Lakin o kadar çok ihtiyacı vardı ki o çareye... Elinde olsaydı, kız kardeşini asla bırakmazdı; biliyordu. Gitmesine müsaade etmezdi.
O artık yoktu. Bedenini kucaklayan kara topraktan ibaretti artık.
Tekrardan gülümsedi, elindeki fotoğrafı kaldırdı. Masadaki loş ışık fotoğrafın sahiplendiği kadının ifadesine vurdu. Güneş gibi parlayan kadına baktı. Yüzü güzel, ruhu bertaraf olmuş kadın.
"Ah be abiciğim," diye mırıldandı, yaşlı adam. "Sen nasıl bir imtihansın?"
Loş ışık, kadının suretine vurmaya devam etti. Toprağın altına gömülen gerçeklerle...
Hayatını ruhu çirkin bir kadına adayan adamın bile göremeyeceği kadar derin çukurlara gömdüler gerçekleri. O bile doğruyu bilemedi. Sonsuza kadar.
OoOOoOoOoOoOo
O, kendisi için kimi ifade ediyordu?
Kendini unutacak kadar ilk kimliğinden sıyrılmıştı. Kim olduğunu o da bilmiyordu. Genç bedeni, üstüne devrilen hayal kırıklarının altında ezilmiş olan, Ahu muydu? Yoksa kırık hayallerini ardında bırakarak kaçmak zorunda kalan Erva mıydı? Kırılgan ve mecruh muydu yoksa kendi kimliğini toprağa gömen bir katil miydi? Bir kağıt parçası kimliğini açıklayamazdı. Kim olduğunu bilmiyordu ve bunun ismiyle bir alakası yoktu. Kendisini var eden ismi değil, ruhundaki darbeler, emarelerdi. Bu emarelerin bir anlamı olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ KUĞU
Fiksi Umum"Haykırsam, duyar mısın sesimi?" Genç adam, ruhuna nükseden acıyla ellerini sıktı. Yumruk yaptığı parmakları avuçlarına bir ölü gibi gömülmüştü. Bu bir soru değildi, bu acının ruhun topraklarında filizlenen isyanı idi. Ciğerlerini parçalayan kel...