Kalbimde fay hattım,
Ah benim hayatım.
Odamda Adamlar'ın Ah Benim Hayatım şarkısı yüksek sesle çalarken kafamı sallayarak dosyalara bakıyordum. Yeni mezun olmuş bir avukata bakarak gayet başarılıydım. İtalya'da bile. Merih ile beraber geldiğim bu ülkede şimdi ise büyük bir hayal kırıklığıyla devam ediyordum. Avukatlık bürosu şehrin en varoş semtlerinden birisindeydi, zaman zaman böbreğimi çalarlar diye korkuyordum ve tam da öyle anlarda Çinçin'de doğduğum aklıma geliyor, az çok rahatlıyorum o ayrı.
"Nisanitooo!" Gelen sesle gözümün önüne gelen Ankara manzarası aniden silindi.
"Ne var Albert?"
"Bu akşam ne yapıyorsun diyecektim."
"Hiçbir şey yapmıyorum."
"Diyeceğim o ki aca-," Cümlesini tamamlanmasına izin vermeden elimle kapıyı gösterdim. Bu akşam, yarın akşam ve sonraki akşamlar evimde olacaktım,Merih ve sevgilisini stalklayacaktım. Çünkü işi gücü olmayan bir insandım. Anlamıyordum, hiçbir zaman da anlamayacaktım.
"Aşk meşk kariyerime engel, ben anneme söz verdim."
"Söz verdin demek ha! O zaman o kızla niye bozdun sözünü, yalancı!"
"Bayan Yorulmaz?" Kapıdan kafasını uzatan Marissa ile ona doğru döndüm.
"Marissa, sizin kapı çalma ile problemleriniz mi var? Gördüğün gibi çalışıyorum!"
"Çalışıyor musunuz?" Marissa, bana alaycı bir şekilde gülümsedi. "Daha çok kendi kendinize konuşuyor gibisiniz."
"Neyse ne, niye gelmiştin?"
"Bir adam geldi, sizi görmek istiyormuş."
"Kimmiş?"
"Söylemedi, alayım mı içeri?"
"Al, al." Marissa'yı susturmak için dediğini hemen onayladım ve o an sol yanımda babam belirdi. Bana avukat olma, belalı bir adama denk gelirse topuğuna sıkarlar demişti. İnşallah, gelen İbrahim Tatlıses falan değildir.
"Hm," Öksüren kişi ile bir kez daha dikkatim dağıldığında ses tonundan anladığım kadar bu Merih'ti. "Demek burada çalışıyorsun."
"Evet ne var?"
"Her bok var, bu kapıdaki dalya-"
"Yuh, yuh! Küfretme."
"Ederim istersem anasını bile tövbe yarabbi, bu Albert kim? Pek bir ilgili seninle."
"O da benim gibi bir avukat."
"Bana daha çok senin avukatlığını yapıyor gibi geldi."
"Velev ki öyle, niye geldin Merih?"
"Seni buradan almaya geldim." Merih'in dedikleriyle kaşlarımı çattım. Sanki seni buraya almaya geldim değil de, seni pezevenklerin elinden almaya geldim demiş gibiydi.
"Kreş mi lan burası?" Kendimi daha fazla tutamayıp bağırdığımda Merih gülümsedi.
"Nisan, bugün bizim kulüp avukat arıyordu, ben de bu işe senden iyisini bulacaklarını sanmıyorum. Hem futboldan da anlıyorsun."
"Ama Juventus bu?"
"Tarifsiz bir sevda."
"Efendim?"
"Lazio olsa gelirsin ama sırf o Hırvat adam var diye."
"O bir Sırp!" Bahsettiği kişinin Sergej olduğuna emindim.
"Nisan, seni önemsiyorum ve bu ne oldukları belli olmayan insanlarla çalışmanı istemiyorum."
"Sen sevgilini önemse, ben bakarım bir çaresine."
"Hazal'ı katma, sana insanlık ediyorum."
"Bana emir vererek mi ediyorsun? Sen kimsin?" Hiddetle elimi masaya vurdum ve hemen elimi diğer elimle sarmaladım.
"Salak kadın." Merih narince ellerimi elleri arasına aldı. "İnat etme, şu Albert midir nedir, belli takmış sana bu. Rahat edemiyorum diyorum. Hem de dünyanın en iyi kulüplerinden birisi için çalışacaksın, gel he de."
"He."
"Çok komik." Merih bıkkın bir ifadeyle bana baktığında gülümsedim. Birazdan dayanamayacak o da gülümseyecekti. Nitekim dediğim gibi de oldu, gülümsedi.
"O zaman," Ayağa kalktı. "Yarın görüşürüz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mi dispiace. -Merih Demiral-
Fanfictionitalya'da beklenenden çok daha az romantik bir aşk hikayesi.. zaman zaman sıralamada bire çıkıp çıkıp düşer tıpkı Nisan ve Merih'in birbirlerini bazen sevip sevmemesi gibi.