On Yedi.

1.5K 64 29
                                        

"Kaybettim," Merih burnunu çekerek ağlamaya devam etti. "Kaybettim abi, ben Nisan'ı kaybettim." Elleri titriyor, hıçkırıkları ağıta dönüşüyordu.

"O işler hiç belli olmaz be koçum." Hakan ne diyeceğini bilmez bir ifadeyle elleriyle Merih'in sırtını sıvazladı. "O şey seninse ne yapar ne eder sana geri döner."

"Nisan bu. O dönmez abi." Elleriyle yüzünü kapatıp yüksek sesle söylenmeye başladı. Hakanla konuşmaktan çok kendi kendine konuşuyor gibiydi. "Git dedim, yemin ederim. Ben git dedim."

"Kime? Merih, kime git dedin?" Merih, Hakan'ın sorusunu duymadı bile, Hazal'ı tanıdığı o sergiye dönmüştü.

"Aa, Merih Demiral? Merih Demiral değil mi?"

"Evet." Merih, memnuniyetsiz bir tavırla kendisine yaklaşan kızı süzdü.

"Hazal ben de."

"Benim adımı söylememe gerek yok, biliyorsun zaten."

"Herkes biliyor, herkes!" Hazal, gülümseyerek Merih'e baktığında Merih istifini bozmadı, Hazal ise onu takip etmeye devam etti.

"Merih Bey, size nasıl yardımcı olabilirim?"

"Ayağımın altından çekilerek." Merih gözlerini tablolardan çekmeden konuştu, sanattan, şiirden falan anlamazdı ama Nisan çok severdi böyle şeyleri. Doğum günü geliyordu, ona hediye alacaktı.

"Ama bu sergiyle ben ilgileniyorum ve sizinle de ilgilenme," Merih ellerini havaya kaldırarak onu susturdu.

"Gitsene sen, ilgilenmiyorum seninle, Hazal mısın nesin? Uzak dur benden!" Merih kendisine hiç yakışmayan bir tavırla kızı başından attığında kendine inanamadı ama o ünlü bir adamdı, Nisan onu bir başkasıyla görse çok kıskanırdı, küçük kadın. Merih'in küçük kadını.

"Aloo!" Hakan'ın omuzlarından sarmasıyla kendine geldi. "Burada mısın lan sen, dünyada mısın?"

"Abi, benim Nisan'a ihtiyacım var. O gün neden yeniden karşıma çıktı ki? Ben iyi kötü idare ediyordum."

"Çünkü onun da sana ihtiyacı vardı."

"Abi ben onları öpüşürken gördüm, ağzından hem de!" Hakan bu cümleye gülmek istese de kendini tutmayı başardı.

"O da senin o hatunla aynı evde yaşadığını öğrendi. Nasıl yıkılmıştır."

"Yıkıldıysa da gram çaktırmadı he , hastayım onun şu tavırlarına."

"Hastaysan bunu ona söyle tamam mı?"

"Nisan bu," Merih iç çekti. "Sıçarım senin hastalığına diyebilir."

"Desin. Sen de kapısına gidersin."

"Ya Sergej oradaysa?"

"Sen de ondan vazgeçmediğini gösterirsin!"

"Çok haklısın!" Merih hışımla ayağa kalktı. Ve yaklaşık iki dakika sonra geri döndü. "Cüzdanı unutmuşum ya."

***
"Nisan," Merih, yumruklarını ardı ardına sıraladı. "Nisan aç kapıyı Nisan!"

"Ne yapıyorsun geri zekalı?"

"Kapıyı yumrukluyorum?" Merih, soru sorar gibi konuştuğunda Nisan la havle diyerek söylendi.

"Orası kapı mı?" Nisan'ın sözleri üzerine Merih az da olsa ayılmış gibiydi.

"Ben seni denedim yoksa biliyorum orası duvar hah." Merih, mağrur bir ifadeyle cevap verdiğinde Nisan pencereden bakmayı kesip Merih'e eve girmesi için kapıyı açtı.

"Beni evine aldığın için teşekkür ederim."

"Önemli değil, sen de o gün beni evine almıştın." Nisan, sendeleyen Merih'in ellerini boynuna sardı.

"Çok güzel kokuyorsun."

"Sen de leş gibi kokuyorsun Merih." Nisan iğrenmiş gibiydi.

"Ona da öyle söylüyor musun?"

"Kime?" Nisan, Merih'in sarhoş olduğunu bildiği için geçiştirmeye çalışıyordu.

"Adını anmak istemiyorum. Nisan o burada değilse bu gece yanımda uyur musun? Çok canımı yaktın ama yine dermanım yine sensin."

"Bana şöyle cümleler kurma, adam akıllı şu koltukta yatacaksan yat yoksa git."

"Nereye gideyim Nisan? Sen gidebildin mi o gün? Ben de gidemiyorum, ben senden bir adım öteye bile gidemiyorum." Merih, başını Nisan'ın başına yasladığında Nisan derin bir nefes çekti. "Yakından bile çok güzelsin, sana dayanamıyorum."

"Saçmalamayı kes."

"Nisan," Merih, ellerini Nisan'ın saçlarına geçirdi ve yüzünü daha da kendi yüzüne bastırdı. "Bu gece birlikte uyuyalım. Söz veriyorum daha sonra gideceğim. Yüzümü dahi görmeyeceksin." Bunun üzerine Nisan belirli belirsiz kafa salladı, yalandı, yalan. Nisan'ın yanına yatmak günahsa Tanrıya, suçsa devlete karşı suç işleyip yine yapacaktı. Bu sefer kararlıydı.

Mi dispiace. -Merih Demiral-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin