Vera - Sokaklar
İyi
Okumalar
♡❧
Destina'dan.
Vücudumu hafifçe ısıran rüzgara karşılık, irkilerek uyandım. Üstümü örten montu yüzümden çekip etrafa baktım. Ve ona.
Bir rüyadan ibaret değildi. O an orada, Tanrı'ya avuçlarımı açıp dua etmek istedim. Ancak bunun yerine, derin bir nefes alıp onu seyredaldım.
Hafif aralık dudakları, soğuktan kızarmış beyaz teni, burnunun üstündeki çilleri ve uyurken öfkeden çok ona tatlılık katan çatık kaşları vardı. Okuduğum tüm kitaplardan daha güzeldi. En çok da, kalbi.
Sıkı sıkıya tuttuğum ellerimizi gökyüzüne kaldırıp doğmakta olan güneş ışığına doğrulttum, uyandırmaktan korkarak.
O an aklıma yeni düşen düşünceyle, sabah ayazına rağmen terlemeye başladım. Babam.
Sonat'ın elini bırakıp hemen ayağa kalkmaya yeltendiğimde, onun aslında uyanık olduğunu ve beni izlediğini fark ettim.
"Günaydın, küçüğüm. Güzel bir sabah değil mi?" İstemsizce kafamı salladım ve göz ucuyla kolumdaki saate baktım. 8'i 16 geçiyor.
"Sonat, benim gitmem lazım." Kendime olan kızgınlığımdan dolayı, kısık çıkan sesimi duyduğundan emin olmak için gözlerine baktım. Uzun uzun baktı gözlerime. Bende var olup renge bulanmış tek şeye.
Ancak soru sormadı. Çevik bir hareketle ayağa kalktı ve ardından beni de kaldırdı. Nereye gidiyoruz, diye de sormadı. Sadece bana uydu. Adımlarını bana uydurdu, mırıldandığım şarkılara eşlik etti.
Bir ara gözlerimi kenetledim, gözlerine. İzlemek istediğimi anladı, sustu. Sessizce mırıldanmaya devam etti şarkımı.
Evimin olduğu sokağa girdiğimizde, akrep yelkovana dolanmıştı. Geç kalmamış olmamayı diledim. Saat tam 10'da kahvaltıya birlikte oturulması gerekiyordu.
Sonat'a birkaç kelime borçlu olduğumu düşündüm. Ne diyebilirdim ki? Ah, yanında kelimelerimin önemini yitirdiği adam. Söyle, nasıl bağırırım kalbimdeki seni?
O an, gözünün kenarında bana göz kırpan küçük, minicik bir çukur gördüm. Elinden ayırmadığım elini çekiştirip kaldırımın yanına çektim onu. Kaldırıma çıkıp boyumuzun eşitlenmesini sağladım ve tam gözünün kenarından öptüm onu. Olur da bir gün gözlerinden bir yaş firar ederse, çatlak dudaklarımdan çıkmaktan korkan satır satır kelimelerimi bıraktım oraya, siper olsunlar diye. Benim sessiz teşekkürüme karşılık, yüzündeki şahit olunası mutluluğu görmeliydiniz.
İstemeden de olsa elini bırakıp el salladım, kalbimin görünmez celladına. O da asker selamı verdi, kalbi kırık küçük kadınına. Gülümsedim. Nasıl gülümsemezdim ki, bu kadar güzel bir adama?
Arkamı dönüp yürümeye başladım kürkçü dükkanıma. Telefon titredi, ellerim gibi.
S: Sorular, bizim küçük intihar iplerimizdir.
S: Cevaplar ise taburemiz.
S: Ağzından çıkacak paragraflar, boynuma astığım intihar ipini ve taburemi doğuracak.
S: Anlat küçüğüm.
S: Bu zihnimdeki en kötü anıların, en güzel intiharı olacak.
Ve ardından bir mesaj daha geldi telefonuma.
Baba: Destina.
Baba: Hemen eve geliyorsun.
Baba: Hemen.
Gözlerimi, birkaç metre ilerideki evime diktim. Hem en güzel çocukluğum, hem mahvolmakta olan gençliğim. Hepsi buradaydı. Ve ben, iyi olanları kaybetmemek için, kötü olanlara boyun eğmek zorundaydım.
Perdenin ardından üvey annem, bana sahte bir gülümseme sundu ve perdeyi kapattı.
Kalbimin celladı olan adam, beni gençliğimin cellatlarından kurtar.
Duy beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
istasyon insanları | texting
Short Storyçok güzelsin ve çok tanıdık yüzün söylesene, daha önce kaç defa öldürmüştün beni?