Madrigal - Kelebekler
İyi
Okumalar
♡❧
Destina'dan.
O akşam, beni küçük ve siyaha bürünmüş evine getirdi. Ancak içeri girmedik. Sadece kaldırım kenarına çöktük.
Çantamı kapının önüne bırakıp elini tuttum Sonat'ın. Üşümüştü.
Boynuma doladığım şalı çıkartıp ikimizi de saracak şekilde yerleştirdim ve bedenine sarıldım. Titremesi biraz azalmıştı bu sayede.
"Teşekkür ederim," diye fısıldadı. Ben de sadece gülümsemekle yetindim.
Birkaç dakika sonra "29 Şubat," diye fısıldadı. "Hayatımdan eksilip yıla eklenen gün." Sonra kafasını bana çevirdi.
"Annem, babam ve kız kardeşim, dört sene önce bugün, trafik kazasında öldüler. Çok garip değil mi? Ruhları beni ilk defa ziyarete gelecek." Parmak uçlarıyla elimi okşamaya başladı. "Belki de senin gelişinin şerefinedir bu ziyaret, kim bilir?"
Kafamı omzuna gömdüm ve neşesini yerine getirmek için, "Neyiz biz, kaybedenler kulübü falan mı?" diye homurdandım. Bir kahkaha atıp kaldırıma uzandı. Çığlık atıp yavaşça koluna vurdum. "Donarız böyle, buraya yatılmaz, Sonat."
Söylediğim şeye cevap vermeyip bana biraz daha sarıldı ve gökyüzündeki yıldızlara çevirdi yüzünü. "Sen anlat biraz, hadi."
Derin bir nefes alıp ben de yıldızları seyretmeye başladım. "Annem ben henüz çok küçükken gitti. Çocukluğumu da bavuluna koydu ve gitti." Sonat elimi sıktı güç vermek ister gibi. "Babam, annemin gidişinden sadece iki yıl geçmesine rağmen evlendi. Beyaz bir elbise giydirmişti halam. Kefen gibi."
Derin bir nefes alıp boğazımı temizledim. "Babam ve üvey annem de gençliğimi götürdü benden."
Devam edemedim. Boğazım düğümlendi. Sonat bunu anlayıp işaret parmağını gökyüzüne doğrulttu. "Bir çocukluk arkadaşım vardı. Yıldız kaydığında herkesin yaptığı gibi dileğini, kayan yıldızlar için değil de kalan yıldızlar için dilerdi," Bana doğru döndü ve göz kapaklarımı okşadı. "Haydi sen de onun gibi, senden gidenler için değil de, kalanlar için bir dilek dile."
Diyemedim. Ah, deli adam. Bir sen kaldın bende, diyemedim.
Sadece gözlerimi kapattım ve bir dilek diledim. Üfleyemediğim mumlarım adına, alamadığım kırmızı rugan ayakkabıların hatrına değil, onun hatrına diledim dileğimi.
O da, o sırada kalkıp ceplerini karıştırmaya başladı. Anahtarlığına takılı olan iki anahtardan biriyle kapıyı açıp bana baktı.
Çantamı alıp benim için tuttuğu kapıdan geçip evi incelemeye başladım. Aynı zamanda da o ikinci anahtarın işlevini düşünüyordum.
Ensesini kaşıyarak yanıma geldi. "Biraz dağınık... olabilir." Sonra aceleyle devam etti. "Ama yatak odam her zaman temizdir. Sen orada uyursun, ben de kanepede. Olur mu?"
Kafamı sallayıp onu onayladığımda, aslında evin o kadar da dağınık olmadığını düşünüyordum. Düzenli dağınıklık gibiydi daha çok.
"O zaman gel, sana odanı göstereyim, yorulmuşsundur." Kolumu sıyırıp saate baktım. "Sonat, saat daha 9."
Saniyelik bir süre, bana baktı ve homurdandı. "Saatin erken olması, senin yorgun olduğunu değiştirmez küçük."
Dudaklarımı büzdüm ve uzatarak, "Ama uyumak istemiyorum," diye mırıldandım. O sırada da gözüme koridorun sonunda bir kapı çarpmıştı. Kapıyı hafifçe araladığımda küçük bir çığlık attım.
"Sonat, burası çok güzel!" Yerde sıra sıra dizilmiş armutlar ve küçük terası aydınlatmaya yeten led ışıklar vardı. Aynı zamanda tavana asılmış bir sürü düş kapanı vardı.
Sonat'a ağzım açık bir şekilde bakarken, o da çantamı bırakıp yanıma gelmişti. "Uyumak istemiyorum! Burası çok güzel!"
Kendimi armuta bırakıp binaların arasına sıkışmış olan denizi seyretmeye başladım. "Burası bana çocukluğumu hatırlattı," diye mırıldanıp gözlerimi ovuşturdum. Sonat, omzuma bir battaniye örtüp tam yanımdaki pufa oturdu ve beni izlemeye başladı.
Loş ışıklardan dolayı mayışmaya başlayan sesimle Sonat'ın ismini mırıldandım. Sonat, Sonat, Sonat. Ninni gibi.
"Doğum günün ne zaman?" Çenesini sıvazladı. "1 Eylül, neden sordun?"
Hiç. Sadece benim gibi her doğum gününde canından can gidiyor mu, bilmek istedim.
Kafamı sallamakla yetinip "3 Mart," dedim. "Annemin gidişi, elveda bile demeyişi ve hediye almaya diye çıkıp gelmeyişi. Tanıtayım, ölüm günüm."
Sonat bana sarılıp saçlarımı okşamaya başladığında, ağlamak istedim. İçim çıkana kadar ağlamak istedim. Ama sadece gülümsedim. Eskiden acıtan yara, şimdi sadece sızlıyordu.
"Uyu Destina," Gözlerimi kapatıp dizine yattım. Pürüzlü sesimle, "Şarkımı söyleyecek misin?" diye sordum.
Göz kapağıma damlayan bir damla yaş ile ellerini tuttum ve gözlerimi biraz daha sıktım. Ben ağlamıyorsam, o da ağlamamalıydı.
"Dün gece sen uyurken,
çiçeklere su verdim,Ve insanların korkunç
öykülerini anlattım
onlara.Dün gece sen uyurken,
yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana,"Uykuyla uyanıklık arasındayken şarkının bir kısmını atladı ve kulağıma doğru fısıldadı.
"Sen öyle umarsız, uyusan da bir köşede, yaşamdan çok ölüme yakın olduğun için, seni bu denli yıktıkları için," Derin bir nefes aldı. "Yaşamımın gizini vereceğim sana, Destina."
❧
ŞİMDİ OKUDUĞUN
istasyon insanları | texting
Short Storyçok güzelsin ve çok tanıdık yüzün söylesene, daha önce kaç defa öldürmüştün beni?