bir sırrım var, saklarım

2.7K 355 251
                                    

İyi
Okumalar

Genç kız, sessizce gecenin hüznünün çöktüğü denizi seyrediyordu.

S, gelmeyecekti. Öyle hissediyordu. Anlaşmayı bozup onu erkenden çağırmıştı ve bu davranışından dolayı kendinden ölesiye utanıyordu.

O, insanlara uyum sağlardı.
Oysa şimdi, düzeni alt üst edip kendi planını yaratmıştı.

Dumanı tüten sigarasını dudaklarının arasına koyup rüzgarda savrulan saçlarını topladı ve büyük bir kayaya yasladı kendini.

Saatler gibi geçen dakikalar birbirini kovalıyordu. Destina, gözünden tek bir göz yaşı dökememişti. Ne ara bu kadar duygusuzlaştım, diye düşündü. Ardından omuz silkip bir taşı denize fırlattı. Ve onun ardından bir taş daha.

Bir tane daha fırlatmak için, etrafı taradı gözleri. Ancak küçük bir kayanın altındaki beyazlık dikkatini çektiğinde, dizlerinin üstünde doğrulup ne olduğunu anlamaya çalıştı. Bir mektubun burada ne işi vardı?

Çekinerek kağıdı aldı ve tekrar arkasına yaslandı. Açıp açmama konusunda tereddütteydi. Sonuçta özel olabilirdi. Ama bir insan özel eşyasını neden buraya koysundu ki?

Mektubu yavaşça açıp derin bir nefes aldı.

"Merhaba. Bu kağıt parçasını kim okuyor bilmiyorum. Belki de yağmur ıslatacak, okunmayacak. Belki rüzgar savuracak, okunmayacak. Ama eğer bunu okuyorsan, bil ki ölmüşümdür.

Ve bu benim hikayem.

Bundan birkaç yıl önce yağmurlu bir gündü onu ilk gördüğümde. Zaten ondan öncesi biraz silik. O gün benim doğum günüm gibiydi. Saçları savruluyordu gecede. Masmavi gözleri parlıyordu. Ama herkes gibi mutluluktan değildi o parıltı. Sanırım ağlıyordu.

Uzaktan izlemiştim tüm gece onu. Onu izlediğimin farkındaydı. Sonra kalktı ve gitti. Ertesi gün sözleşmişiz gibi aynı saatte, apayrı yerlerde oturduk. Ben yine onu izledim, o yine farketti.

Birkaç gün bu oyunu sürdürdük. Fakat bir gün yanıma gelip oturdu ve
"seni sevmeme izin verir misin?" diye sordu.

"Beni kimse sevmez." dedim. Fakat o pes etmedi. Hem kendini sevdirdi, hem de beni sevdi.

Sonra bir gün, aklımdan ve tarihten silmek istediğim bir gün merdivenlerden inerken düşmüş. Beyninin ona oynadığı lanet bir oyun yüzünden dengesini kaybedip düşmüş!

O günden sonra öğrendim ki, beyninde ileri derecede bir tümör yer etmiş ve düşmenin etkisiyle unutmuş geçmişini. Beni.

İlerleyen zamanlarda küçük bir dönem depresyon dönemindeydim. Ancak zaman akıyordu. Bunu farkedeli iki ay oldu. Gidip tarihimizi yeniden yazmak için ne kadar süre olduğunu kafamda tartamamıştım.

Sonra gittim ve yazdım ona. Konuştuk. Konuşurken öğrendim ki, bir de kalbi ihanet etmiş ona. O küçük, sol avcu kadar yüreği atmayı bırakmak istiyormuş.

Çok konuştuk ölüm hakkında. Benim Juliet'im olmadığını söyledi hep. Oysa ben ona hep Juliet derdim. O da tatlı tatlı gülümserdi.

Şu an uyuyor. Onu nasıl uyandırabilirim bilmiyorum.

Şimdi ben de onun yanına gideceğim ve yatacağım. Farklı uykuların rüyalarına dalacağız.

Hey sen, bunu okuyan. Kalk ve topla kalbinin kırıklarını.

Git ve konuş onunla. Geç olmadan."

Romeo.

Destina, gözünden akan bir damla yaşı silip mektubu paltosunun cebine koydu ve denizi seyretmeye devam etti. Onunla konuşmalıydı. Geç olmadan konuşmalıydı.

O sırada, genç adam kıza doğru yaklaşmaktaydı. Ancak onu görünce dayanamayıp hızlandı ve dizlerinin üstüne çöküp omzunu sardı, uzun kollarıyla.

Sormadı, neyin var diye. Destina da anlatmadı.

Dakikalar sonra adam, "Sonat," diye mırıldandı. O an kız, ilk defa onun yüzüne baktı ve onun konuşmasından güç alarak konuşmaya başladı.

"Çok güzelsin ve çok tanıdık yüzün. Söylesene, daha önce kaç defa öldürmüştün beni?"

Genç adam gözlerini, deniz manzarasından alıp gerçek manzaraya çevirdi. Kalbi kırık bir şair tarafından yazılan şiir gibiydi sanki.

Kırmızı rugan ayakkabısı yırtıldığı için üzülen altı yaşını henüz doldurmamış minik bir kız gibiydi o an karşısındaki, her an ağlamaya hazır olduğunu belirten, büzülmüş dudaklarıyla.

Elini, sanki ateşi ellermiş gibi yanağına koydu Destina'nın. Adam okşadıkça kızın gözleri kapanıyordu.

"Dizime koy başını, küçüğüm. Sana masal anlatacağım."

Hayır demedi. Hemen yerleşti ve Sonat'ın ellerini tuttu. Tanrım, bu bir rüya olmasın, diye içinden geçiriyordu aynı zamanda.

"Ne gariptir ki, masalı anlatan da, dinleyen de bahsi geçen her şeyin bir yalan olduğunu bilir. Sadece, anlatan kişi başka bir dünyanın var olabileceğine, dinleyen ise olağanüstü bir güçle gözlerimi açabileceğine inanmak için vazgeçmez masaldan. Hem pembe yalanların kime ne zararı olabilir ki?"

Derin bir nefes alıp başını kayaya yasladı ve kızı izleyerek konuşmaya devam etti.

"Yani küçüğüm, kapat şimdi gözlerini. Kapat ki, üstüne pembe yalanlarımdan ördüğüm battaniyeyi örteyim. Kapat onları."

O gece; ne dertlerini döktüler, ne de birlikte göz yaşı akıttılar.

Çünkü biliyorlardı içten içe, birbirlerinin varlıklarından güç aldıklarını.

Çünkü biliyorlardı içten içe.
Aşktı bu.

Göz yaşlarım eşliğinde, Romeo'nun Kırık Kalbi'ni yâd ettim.

Ve Destina ile Sonat'ı
kavuşturdum.

Geç olmadan.
Gün doğmadan.
Acıtmadan.

♡.

istasyon insanları | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin