❄15❄

1.2K 142 25
                                    

"Ciddi olamazsın!gözlerimi devirip elimdeki kalemi parmaklarımın arasında gezdirdim.Bunun dışında bir tepki vermedim.

"Aman tanrım Rosé! onun kuzeni olduğunu biliyorum onları istediğin gibi görebiliyorsun ama buna her seferinde şaşırıyorum!" 

"Alıştım..." 

Bir kaç hafta geçti, uzaklaştırmam hala bitmedi ve ben ne ortamı ne de birini özlemiştim.Lisa hariç...O benim en iyi arkadaşımdı, beni tek anlayanın o olduğuna inanıyorum, Jimin'den çok. Şu sıralar kelimesinin kapsadığı zaman dilimi 2 yıldı ve bu zaman boyunca şu ana kadar beni Jimin'in anladığını sanmıyordum. 

"Rosé...sen nasılsın?"

İnanmayı bıraktım artık biliyordum. Lisa'dan önce Jimin vardı. Lisa hayatıma girdi Jimin kaybolup gitti. Bunun sebebi ne ben ne de Lisa'ydı. 

"Aslında Lisa... ben-" 

"Rosé?" çok yakınımdan gelen ses ile arkamı döndüğümde nefeslerimizin birbirimizin yüzüne çarpacak vaziyette olduğumuzu görmem ile göğsünden ittirmem bir oldu.

"Napıyorsun Jimin?!" sıralı inci gibi parlayan dişlerini göstererek güldüğünde gözlerinin yok oluşunu izledim.

"Bu kadar korkacağını düşünmemiştim!"

Korkmadım, heyecanlandım ve bu benim için iyi olan bir şey değildi.

"Korkmadım" dedim ve sandalyeden sarkan ayağımı alıp oturduğum yere koydum.

"Yalancısın Rosé." gözlerinin içine baktım. O da benimkilerini bulduğunda bu sefer  gülüşünün silinmesini izledim.

"Herneyse, Jungkook ve Namjoon seni dışarı çıkarmak istiyorlar." 

"Neden ?" beklemediği bir soruyla karşılaşmış gibi buz kesmiş bana boş boş bakıyordu.

"Bilmem, git sor." deyip odadan çıktığında hayatımda yaşayabileceğim en garip anın bu olduğunu düşündüm. Ve doğrulayıp geri kalan telefon görüşmesine geri döndüm.

"Aslında bakarsan Lisa, ben bile nasıl olduğumu bilmiyorum. Ne zaman nasıl bir duygu değişimi içerisine gireceğimi bilmiyorum. Jimin sağolsun" karşı taraftan gelen kıkırtı sesi beni az da olsa gülümsetmişti.

"Anladım Rosé. Duyduğuma göre dışarı çıkman gerekiyormuş,bekletme oppalarımı yoksa o incecik bacaklarını kırarım" gülümsemem bu sefer kahkahaya dönüştüğünde Lisa'ya sahip olduğum için bir kez daha şükrettim.

"Tamamdır, kapatıyorum bebeğim"

"Görüşürüz bebeğim" öpücükten sonra kapanan telefonu masanın üzerine koyarak kalktım ve bugün neler döneceğini öğrenmek için hazırlanmaya başladım.

Jungkook ve Namjoon dışarı çıkacakları zaman genelde beni yanlarına almazlardı. Çünkü Jungkook yaramazdı, bende yaramazdım. Bir araya gelince kaos çıkıyordu ve Namjoon , Yoongi'den  daha beterdi...

"Sizinle çıkan aklımı ben..." kendi kendine söylenen Namjoon karnıma neredeyse ağrılar sokacaktı

"Siz ikiniz gülmeyi kesin artık ve rahat durun yoksa kimliğimiz belli olacak o zaman bu kadar rahat kalamayacaksınız . Bir tek ben uyaran ben olmam . PD-nimi siz düşünün "anında kesilen hareketlerimiz normal bir insan hâline dönüştüğünde bu halimize gülmek istedim ama eğer gülersem bir daha jungkook ile düzeleceğimizi sanmıyordum.

"Eee, dökülün bakayım şimdi" dediğim sırada ciddileşme sırası onlardaydı.

"Nereye dökülüyoruz ?"  karşımda jungkook görünümlü jin vardı sanki.

"Seni görmezden geleceğim." deyip suratımı buruşturup omzundan elimin tersikle kenara iterek yolda yürümeye başladım.

"Derdinizi biliyorum, o zaman beni evden daha fazla uzaklaştırmanın tek yolu yemektir. Hadi bakalım" deyip önümdeki cafeye doğru ilerlediğimde anladığım için şaşırmış ve birbirlerine  bakıyorlardı. Sevimli şeyler.

Neden anlamayım? 

Bugün benim doğum günüm...

"Evet!"deyip menüyü masaya çarptım ve Namkook ikilisine baktım.

"Ne yiyoruz?" bana bakmayı kesip menüye bakıp kafalarını salladılar.

"Hepsinden alalım, o zaman eve gitmem için daha fazla zamanımız olur."

"Seni evden uzaklaştırmaya falan çalışmıyoru-" Namjoon'un Jungkook'un koluna vurmasıyla sözü yarıda kaldı. Keşke daha önceden vursaydı çocuk boşuna cümlenin sonuna kadar gelip kendini yormuştu.

"Anladı kook" başımı iki yana sallayıp gözlerimi etrafta gezdirdim. Durduğu yerde keskinleştirdim ve dudağımı yalayıp dişledim.

"Sanırım ben yemeğimi buldum." deyip ayaklandığımda kook'un koluna vurup ikisininde bana dönmesini sağladım.Yazdığım mesajı gönderip telefonumu geri cebime koydum.

"Ama burada olmanızı istemiyorum"dediğimde ikisi de anlamamış gözlerle bana bakıyorlardı.

"Biraz sonra bir şey yapacağım ve bu ortamda ya olmayın ya da gizlenin. Seçim sizin, 3 saniyeniz var" deyip nefes aldıktan sonra saymaya başladım.

"3...2...1, bana dokunmayın!" deyip ayaklarımı keskinleştirdiğim odağa doğru yönlendirdim.Yeteri kadar yaklaştığımda eğilip masadaki su bardağını aldım içip masaya geri koydum.

"Pardon, çok susamıştım"  kızın yüzüne dönüp sinsice gülümsedim.

"Sana da merhaba Mi Cha"deyip sol tarafımdaki erkeğe döndüm."Sanırım seni uyardığım konu üzerindeki çocuk bu" deyip mi cha'nin gözlerinin içine bakmaya geri döndüm.

Korkuyordu, gözleri dolmuş ve endişeliydi. Benden korkmuştu, korkmalıydı çünkü ben bile şuan yapacaklarımı kestiremiyordum.

"Sana 3.sü olmaz demiştim.Ama sen beni dikkate almamışsın."sadist bir şekilde güldüğümde yutkunuşunu duyduğumda gülümsememi genişlettim.

"Benden korkuyorsun" deyip yüzüne yaklaştım, "Korkmalısın da!" deyip elime aldığım sürahideki bütün suyu kızın başından aşağıya döktüm. Boşalan sürahiyi masaya geri koyup bu sefer yemek dolu tabağı elime aldım.Onu da göğsünden itibaren döktüğümde kolumda hissettiğim el beni durduğunda kısa süre içerisinde o kolun üzerinde de bir el geldi.

"Onu durdurmak istemezsin." diyen Jungkook'a karşı gülümseyip çocuğa döndüğümde derin nefes aldım.Masadaki peçeteyi alıp elimi silerken söylenmeye başladım.

"Çok yakında anlayacaksın neden yaptığımı ve emin ol, ona benden daha beterini yapacaksın." elimdeki peçeteyi kızın suratına atıp arkamı döndüm  ve herkesin gözleri eşliğinde kafenin çıkışına ilerledim.

Kapıdan çıktığımda elinde kamera ve mikrofon olan elemanlara baktım. 

"Umarım güzel bir başlık olur" deyip çocukların gelmesini beklemeden evin yoluna ilerledim...

Cʀʏsᴛᴀʟ Sɴᴏᴡ ❄ Park Jirosé ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin