Bölüm 8

405 35 0
                                    

Bölüm Şarkısı: Glee - Breakaway

Sabah uyandığımda ilk dersi kaçırdığımı fark etmiştim. Koltukta yattığım için her yerim tutulmuştu ama buna değmişti. Isınma hareketleri yapıp kaslarımı uyandırdım. Düzenli spor yapmak zorundaydım yoksa kaslarıma elveda demem gerekliydi. Yeme düzenime dikkat ettiğim için saatlerimi gömmüyordum spora. Sabah yarım saatlik bir çalışma yetiyordu. Tişörtümü çıkarttım hızla.

Şınav çekerken kapının açıldığını işittim. Nefes nefese kalmıştım. İki yüzden sonra saymayı bırakmıştım. Nefes nefese kendimi koltuğa atarken Kai'de elindeki poşetleri amerikan tarzdaki mutfağın tezgahına bırakmıştı. "Birileri formunu tutuyor bakıyorum." Poşetten satın aldıklarını çıkartıyordu bir yandan. "Senin gibi kemiklerimin sayılır olmasından iyidir."

"Ben zayıfım ve kilo alamıyorum. Spora gitmeye de üşeniyorum. Bu halimden de memnunum."

Pazularımı sıktım. "Taş gibiyim yine." Çaktırmadan bana baktığını görebiliyordum. Tezgaha dizdiği yiyeceklere baktım. "Sen sağlıklı beslenme nedir bilmez misin yavru kuş?"

Gözlerini kıstı. "Yavru kuş ne yahu? Nerenin kekosusun sen?"

"Kahvaltı da kim jelibon yer? Nerede yeşillik, domates, salatalık, yumurta? Sen böyle beslenirsen otuzunu görmeden ölürsün."

Jelibon paketini açıp bir avuç dolusu jelibonu tıkıştırdı ağzına. Bir yandan da bir şeyler geveliyordu ama dediği hiçbir şeyi anlamıyordum.

"Peynir var de bari?"

Başını salladı. "Krem peynir var!" Ardından peynirin jelatinini kaldırıp jelibonu batırdı.

Yüzümü ekşitip gözlerimi kapattım. "Senin damak tadını sikeyim ben Kai. Vazgeçtim seneye çıkacağın meçhul. Yemeyeceğim bir şey. İştah bırakmadın adamda."

Gözlerini devirip iğrenç kahvaltısına devam etti midesiz herif.

Belimi esnetirken dalmış olmalıydım. Seslendiği an sıçramıştım çünkü. "Gerçekten beni hatırlamıyorsun değil mi?"

İç çektim. "Bunu sormaya devam edersen hiç tanımamış gibi davranacağım gerçekten. Bir dönem internetten bir sürü insanla arkadaş oldum ama hiç MSN kullanmadım ve hiç Kai diye birini tanımadım. Tanıyor olsam neden tanımamazlıktan geleyim ki zaten?"

Gözlerini kaçırdı. Bana yaptığı onca şeyden sonra onu tanımamı istememesi gerekirdi asıl. Bu konuya niye bu kadar takıldı bilmiyordum.

"Bu sondu. Haklısın, gerçekten niye tanımamazlıktan gelesin ki?" Ses seviyesi cümlenin bitimine doğru iyice düşmüştü. Farkındaydı büyük ihtimalle bazı şeylerin. En azından bunun farkında olması da onun için büyük bir şeydi.

"Luhan'la bir sorun mu var? Dün gece gelmedi. Hiçbir performansını kaçırmazmış normalde. Ne gece ne de bugün konuşmadınız hiç."

"Bir, bundan sana ne? İki seferdir gördüğüm birine özel hayatımı anlatacak değilim. İki, hiçbir sorun yok. O şu an derste ve dün gece de işi olduğu için gelmedi. Üç, biz hastalıklı çiftler gibi birbirimize karışmıyoruz. O bana güveniyor, ben ona güveniyorum. Ne o bana karışıyor ne de ben ona. Herkesin bir sınırı vardır. Sevdiğim kişi olması onun kölesi olduğum anlamına gelmez."

Yüzü düşmüştü iyice. "Soran da kabahat. Sorun varsa çözmek için yardım edebilirdim sadece. Ayrıca iki seferdir gördüğün adama özel hayatını anlatmıyorsun ama seni en savunmasız halinde taşıyıp evinde yatırmasına izin veriyorsun öyle mi?" Soru sorarken sesindeki çatlamayı duymuştum. Elleri sinirden titriyordu ve gözleri dolmuştu.

Bu benim için cennetten bir parçaydı. Onun ağlamasını, mahvolmasını izlemek paha biçilemezdi. Onu bu kadar kolay kırabilmek...

"Sarhoştum, kendimde olsam zaten iki günlük insanın evine gelmem ki senden bunu istememiştim. Bana yardım etmek senin tercihindi ve gerçekleri duymaktan mutsuz oluyorsan, yapabileceğim bir şey yok. Hayatımda ilk kez kendi evim dışında bir yerde kalıyorum, bir yabancının evinde. Eğer dün gece bana sorsaydın beni bırakıp gitmeni isterdim. İlk kez barda sızışım olmazdı." Gözlerimde bir ifade yoktu. Konuşurken bir mimiğim bile oynamamıştı. Bir insandan çok ruhsuz biri gibiydim.

"Artık tamamen emin oldum. Seni gerçekten birine benzetmişim ama sen onun tırnağı bile olamazsın ve haklısın, üzgünüm. Benim tercihimdi. Şimdiyse evimden çıkmanı tercih ederim ve mümkünse bir daha da konuşmayalım."

Gözünden damlayan yaşı saklamak için uğraşmadı bile. Bense yan bir gülüş atıp tişörtümü, daha doğrusu bana verdiği tişörtü geçirdim üstüme. "Kıyafetlerimi atabilirsin. Bir daha giymeyi planlamıyorum. Sana iyi günler." Sesim her zamankinden daha neşeliydi. Onun mutsuzluğu bana yaşam enerjisi veriyordu.
Ω

İNTİKAM |HUNHAN|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin