"Acı gerçekler🍃"Çok güzel bir hayatım vardı benim bundan dört yıl öncesine kadar, on beşime kadar. O kadar güzeldi ki herkes kıskanırdı beni tüm arkadaşlarım imrenerek bakar ne kadar şanslı bir insan olduğumu söyler dururlardı. Sonra bir yaz tatilinde her zamanki gibi babam şehir dışına yaptığı seyahatlerin birinde annemin yaptığı bir telefon görüşmesiyle son bulmuştu tüm mutluluklarım aynı zamanda da umutlarım..
O gün o telefon konuşması sonucu babamın ters şeritte son sürat giden bir arabayla çarpmışması sonucu hayatını kaybettiğini öğrendim. Aradan geçen iki ay sonra okula başlamış ve herkesin ezikleyici bakışlarının hedefi olmuştum.
Annem ise benim günden güne tükenen halime acımış olacak ki başka bir şehire taşınacağımızı söyledi. O zamanlar çok zor gelmişti bu durum. Sonuçta anılarım vardı benim o şehirde az da olsa bana acımayan arkadaşlarım en önemlisi de canımdan çok sevdiğim babamın mezarı. Nasıl olurda arkamda hiçbir şey bırakmıyormuşçasına terk ederdim o şehri ama ettim herşeyi arkamda bırakıp geldim şimdi düşünüyorum da keşke gelmeseydim keşke bırakıp gelmeseydim toprakta olsa bir babam vardı benim orada. Mezarda da olsa bir babam belki korurdu beni bu kötülüklerden bu acıların ortasındayken ben bir el uzatırdı bana.
Hala kabullenemiyorum babamın öldüğünü, ölüp toprak olduğunu. Beni bu acılarla baş başa bıraktığını. Şimdi o gökyüzünden beni izlerken kim bilir ne kadar çok üzülüyordur bana. Nasıl üzülmesin ki aynadan bakınca ben bile acıyorum halime.
Kanser hastası olup üç yıldır aynı kişinin o iğrenç dokunuşlarına maruz kalan bir kız çocuğu. Ne kadar da acınılası ama öyle değil mi?
"Ne olabilir hayatım. Senin en yakın arkadaşın diye yardım etmeye çalıştım ama iyilikte yaramıyor bu kıza" diyen Serkan yine konuşturmamıştı beni. "En yakın arkadaşım değil o benim." diyerek çıkışmış ve sınıftan dışarı atmıştım kendimi.
Arkamdan gelen adım sesleriyle bende kendi adımlarımı hızlandırmış ancak kolumu bir kelepçe misali tutan elden kurtulamamıştım. Anında temizlik odasına çekilmemle şaşkınlık içerisindeydim.
" Ne yaptığını sanıyorsun sen? Çekil şuradan" diyerek çıkmaya çalıssamda pek başaralı olamamıştım. "Bana bak kızım aklını başına toplasan iyi olur senin yüzünden biri birşey anlar ve benimde başımda belaya girerse gebertirim seni." Serkan hem konuşuyor hemde kollarımı sıkıyordu. Canımın acısına dayanamayarak ağzımdan kaçan iniltiye engel olamamıştım
Canımı acıttığını fark eden Serkan ellerini ateşe değmişçesine çekmiş ve" Bunu abiye söylersen gebertirim seni" demişti.
◾ ◾ ◾
Acı heryerdeydi. Kimi zaman bir çocuğun dizlerinde, kimi zaman gerçekleşmeyen hayallerdeydi. Kimi zamanda paramparça edilen kalplerde.
Paramparça etmişlerdi benim kalbimide. Küçük bir çocuğun sakarlığı sonucu kırılan bir vazo misali de değil acımasızca katletmişlerdi beni. En azından o küçük çocuğun yaptığı hataydı ve pişmanlık tüm bedenini esir almıştı ya o caniler bana yaptıklarından dolayı pişmanmıydı?
Yavuz merhamet yoksunuydu. Caniydi. Ondan merhamet dilemek çölde su aramaktan daha aptalcaydı. Çünkü onu tanıyanlar bilirdi o duygudan yoksundu. Peki ya Serkan ve Cihan onlar neden susuyor ve Yavuz'a yardım ediyordu. Bu kötülüğü yapan kadar susarak ona yardım edende suçlu ve günahkar değilmiydi işte bu yüzdendir ki her Serkanla Cihan'ı gördüğümde kaçıyorum. Bu yüzdendir ki Cihan'ı her gördüğümde iğreniyorum çünkü o sokmuştu hayatımıza bu iğrenç mahlukatı, evimize kadar girmesine izin vermiş, ailemin güvenini kazanmasın da bir sakınca görmemişti.
Bende Yavuzdan nefret etmemiştim ilk hayatımıza girdiğinde üvey abimin arkadaşı ne de olsa bana ne gibi bir zararı olabilir demiştim. Ancak ruhumada bedenemi de en büyük zararı o verdi.
İkinci kez bizim evde yatılı kaldığı zaman benim öldüğüm gündü onun dudaklarından zevk iniltileri dökülürken o gece ben acı içindeydim çünkü. O vucüdumda hüküm sürerken ben başka bir diyardaydım sanki.
Yavuz benim bedenimi ele geçireli bir hafta olmuştu ki Cihan odama gelmiş "Beni iyi dinle Umut. Yavuz'un neler yaptığını biliyorum" demişti. O an içimde yeşeren umutları, beynimden geçen hayalleri, kalbimde ki duyguları size anlatamam bir hafta içerisinde iki kez daha dokunmuştu çünkü bana ve bunu on altı yaşındaki tek derdi dersler olan bir genç kız için inanın çok zordu fakat sonrasında söylediği sözler benim yıkımım olmuştu. "Sesini çıkarmayacak o ne derse onu yapacaksın. Ne annene ne babama kardeşim"
◾ ◾ ◾
Yavuz'un bana verdiği bir haftadan geriye dört gün kalmıştı. Ne onunla evlenip bana yaptığı bu iğrenç şeyi kanunlar önünde serbest hale getirmek istiyordum ne de birine söyleyecek veya kaçabilecek cesareti bulabiliyordum.
Cihan ise sürekli yanıma geliyor "Ne zaman konuşacaksın" diyip duruyordu. Lakin bilmediği birşey vardı ki ben üç gündür içimdeki cesareti dışarı çıkarmaya çalışıyordum.
En sonunda dayanamadım, baştan bu kararı almadığım için kendime kızdım. Tüm cesaretimi topladım ve herkesin odasına çekilmiş olmasını umursamadan Cihan'ın odasına giderek "Annemlerle konuşacağım. Salona in seninde orada olman gerekiyor" diyerek annemlerin odasının önüne geldim.
İçeriden gelen sohbet sesleriyle uyanık olduklarını anlayıp kapılarını tıklayıp 'gel' demelerini beklemeyip içimdeki cesareti kaybetmeden içeri daldım. "Sizinle konuşmam gereken birşey var"
◾ ◾ ◾
Herkes salonda toplanmış meraklı gözlerle benim konuşmamı bekliyorlardı onları daha fazla bekletmek istemediğimden derin bir nefes alarak "Aslında bu söyliyeceğim şeyi Cihan da biliyor" derken annem tam lafa girmiş. "Umut, abi diyeceksin" diyerek sözümü kesmişti. "Sözümü kesmeden dinle anne. Bir daha bu cesareti bulamayabilirim. Neyse ne diyordum bu söyliyeceğim şeyi Cihan da biliyor. Çok sevdiğiniz kıymetli Cihanınızın eve rahatlıkla girip çıkardığı kendisinden bile yaşça büyük olan adam yani Yavuz... Yani o, o bana " demiş ardından bir kaç saniye susarak "Bana zorla dokunuyor." demiştim.Upss neler oluyor. Ben geldim. Yanlışım varsa kusura bakmayın. Keyifli okumalar ayrıca tahminlerinizi belirtmeyi unutmayın. Ek olarak beğenip yorum yapmayı da unutmayın. Sizleri seviyorum 💜