5~ Özel Ders

2.6K 314 237
                                    

❧

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Verimli geçen bir öğrencilik hayatım olmasa da isteklerim her zaman başarabileceklerimle sınırlı kaldığı için gerçekleştirmek benim için zor olmamıştı. Hayat öyle bir dönemeçti ki, aynı kocaman yuvarlağı defalarca kez arşınlasak dâhi bir sonraki seferde yine, sanki o yollardan ilk kez geçiyormuşuz gibi yabancılaşırdı gerimizde kaldığı ândan itibâren.

Kafamı alabildiğine kaldırarak önümde duran ve dış cephesi mavi tonlarında, gösterişli büyüklükte camlarla kaplı olan binaya baktım. Camın üzerindeki güneş ışınları öyle bir şekilde dekore edilmişti ki, önümdeki bu bina tıpkı bir gökyüzünü anımsatmıştı bana. Dudaklarım istemdışı aralandığında bu sefer binanın adının yazılı olduğu tabelaya takıldı gözlerim. Euphoria.

Yazıyı okumamla eş zamanlı olarak nedeni bilinmeyen bir şekilde içimde garip bir his baş göstermişti, güneş ışınları ve binadan yansıyan ışıklar tenimi yaksa, görüşümü bulanıklaştırsa bile gözümü kısarak bir müddet daha yazıya bakmaya devam ettim.

En sonunda kendimi toparlayabildiğimde de, adeta bir külçe gibi ağırlığı olduğunu hissettiğim elimi gözüme siper ederek binaya doğru adımlamaya başladım. Her adım atışımda bacaklarım ağrıyordu, az bir uykuyla günlerimi geçirdiğimi belli etmemek için yüzüme uyguladığım fondöten eriyip üzerimdeki tişörtün üzerine akacaktı sanki ama yine de hâlimden memnundum. Sonuç olarak iyi bir iş çıkartmış olduğumu düşünüyordum. O ukâlâ adamın suratının alacağı ifade umarım birkaç saatlik uykuma geçiş yapmadan önce zihnimde beliren görüntünün aksi şekilde olmazdı çünkü içime sinen bir koreografi olmuştu.

Ne demişti bana? Yeterince cesur değilsin. Kırmızı yanak.

Girişteki X-Ray cihazından geçtikten sonra danışmaya doğru ilerledim. Bakımlı, koyu renk saçlı kız, ben tam önünde durana kadar önündeki ajandayı kurcalamakla meşguldü ama beni fark ettiğinde yaptığı işi bıraktı ve göz göze geldiğimizde refleksif bir şekilde gülümsedi.

"İyi günler," dedim, stabil kalan gülümsemesi devam ettiği ânda. Dişleri, usta bir dişçiden çıkmış gibi düzgün ve bembeyazdı, beyaz gömleğini sadelikten alıkoyan göz alıcı bir broşu vardı. "Jeon Jungkook ile görüşecektim." Tam görüşmek mi oluyordu orası tartışılırdı ama o ân ne diyeceğimi bilememiştim.

Son kurduğum cümle ile birlikte kısa bir ân beni inceledi, artık gülümsemesi sönmüş ve yüzü normal ifadesine dönmüştü. "Randevunuz var mıydı?"

"Olması lazım," dediğimde kafasını sallayarak önündeki iş telefonundan birkaç numarayı tuşlamaya başladı. Numaraları tuşlarken, "Adınız neydi?" diye sordu.

Dance To Death | LiskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin