11~ Gerçek mi Oyun mu?

1.7K 225 288
                                    

"Öleceğim günü beklerken, doğumunla kucaklandım.
Varlığın tenime sürtünerek kirpiklerime kadar katlanarak artarken, gözlerindeki yaşam, zihnimdeki ölüm arzusunun üzerine kazığı çaktı."

Twenty One Pilots- Cancer

Sessiz bir gecede doğmuşum.

Hangi yönden bakarsan bak, akşamı uğurlayan çıplak bedenim sabahı işlerken tenime, zamanı evire çevire ağlamaya devam etmişim. Doğumumun izleri hâlâ tazeyken, gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm şey, nefretti.

Aslında ben, yanlış zamanda doğmuştum.

"Hey!" Ses, yakınımdan geliyordu. Kim olduğunu biliyordum, bu yüzden kafamı çevirip ona bakmadım. Yanıma gelecek, baktığım yeri gözleriyle tarayıp yanımda bir süre sessizce bekleyecekti. Her zaman bunu yapıyordu, bir yere daldığımı gördüğünde soru sormayı sevmezdi. Çünkü beni iyi tanıyordu... Geceye sessizliğimi akıttığımda o da bana uyar, gizli bir sessizlik sözleşmesinin ilk sayfasına bakarken payına düşen sözleri çiğneyerek yutardı.

Soojin iyi bir arkadaştı. İyi bir sevgili, kız kardeş, evlat olabilirdi. Her konuda iyiydi, güzel yüzü de tamamen kalbinin bir yansıması gibiydi. Bazı zamanlar rolleri değişiyorduk. Mesela o bu balkondan ileriye bakarken bu kez sessizce yanında dikilen ben oluyordum. Bulaşıcı bir sessizlik, balkonumuzun gizli bir özelliğiydi. İçeriye girdiğimizde yine sorularını bana doğrultarak cevapları bakışlarımdan alabilirdi. Yine de her zaman onu cevaplamamı tercih ediyordu.

Kafamı omzuma doğru çevirerek kısa bir süreliğine ona baktım. Kâkülleri benimkiler gibi alnının büyük bir çoğunluğunu gizliyor olsa da hafifçe esen rüzgar, tutamları birbirinden ayırmak için küçük bir fırsatı kolluyordu. Düz kesim siyah saçları ıslaktı, sarı saçtan siyaha geçmek ona çok yakışmıştı. Muhtemelen duştan çıkmıştı ve benim içeride olmadığımı fark edince de burada olduğumu anlayarak yanıma gelmek istemişti.

"Saçlarını neden kurutmadın?"

Sessizliğin sonu buydu. Üç kelimelik sorum, bütün anlaşmayı buruşturarak gecenin ortasına doğru fırlatmıştı.

Bana baktı. Elleri balkonun demirlerini kavramıştı, koca demirlerin tozlu olup olmamasını dert etmiyor olmalıydı. "Sen kurutursun diye düşünmüştüm," yüzümdeki ifadeyi inceledi. "Saçlarımı kurutmanı seviyorum."

Yüzümü buruşturdum. "Diplerini iyi kurutamıyorsun, sonra başın ağrıyor ve koca bir bebek gibi sabaha kadar mızmızlanıyorsun."

Güldü. "Koca bir bebek olmak işime geliyordur belki?"

"İşine geldiği kesin."

Geceyi tamamen karanlık olmaktan alıkoyan ışıkları profilime doğrultarak yüzümü karanlığa doğru ufak bir açıyla çevirdim. Ardından, onun yanından geçip giderek içeriye doğru hareketlendim.

İçeriye girdiğimde, benim peşinden gelerek aradaki farkı kapattı; önüme geçti ve sessiz emrimi onaylayarak odasına doğru ilerledi. Geri geldiğinde elinde bir saç kurutma makinesi vardı. Kablosunu tamamen toplamamıştı, bu yüzden prize yerleştirilen uç kısmı yerde sürünüyordu. Küçük bir kız çocuğu gibi sessizce yanıma adımladı ve önümde dikildikten sonra elindekini bana doğru uzattı. İki eliyle birden uzattığı saç kurutma makinesine baktım, dudağında buruk bir gülümseme vardı. Aklıma ailesiyle ilgili birkaç anı doluştu. Sanırım ikimiz de, annesi saçlarını hiç kurutmadığı ve kendi saçını kurutmayı beceremedikleri için geceleri ıslak saçla uyuyan iki çocuk olarak büyümüştük. Birisi saçımızı kurutsun, tarasın istiyorduk. Tek başımıza yapmayı reddederek becerememişiz gibi yapmamız belki de bu yüzdendi. Birbirimizin saçını kurutur, tarardık. Örmeyi, uzun bir zaman sonra birlikte öğrenmiştik.

Dance To Death | LiskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin