☬
Elimde bir fotoğraf makinesi vardı. Heyecanlıydım.... aynı zamanda da gergin. Hangi kareyi tutup avuçlarımın içinde saklamak istesem yeterli bulamıyordum sığanları, bu nedenledir ki elim çekmeye yeltenmiyordu tüm o sınırları.
Bir parka gittim; gözlerimde zamanın akıtmaya yetemediği donuk bir damla. Birikemedi, düşemedi, direndi. Bir babanın, elindeki şekerin paketini açarken kız çocuğunun ona heyecanla, aralık dudaklar ve meraklı gözlerle baktığı bir kareydi. O kare elimdeki kameraya sığdı ama hissettirdikleri içime sığamadı; taştı.
Başka bir şeyler aradım. Bulmak için değil görebilmek için aradım. Alabildiğim, kendi bütçemin yetebildiği bir kamera almıştım kendime ve doğru kareyi bulabilmek için şehrin altını üstüne getirmeye başlamıştım. Bu esnada daha önce görmediğim insanlar görüp farklı olayları teğet geçmiştim. Birkaç gündür arıyordum henüz çünkü kafama bir anda esen, aklıma bir anda dank eden isteğim beni bunu yapmaya mecbur bırakmıştı. Seol'ün en iyi üniversitesinde Fotoğrafçılık bölümünde okumak istemiştim. Buna karar vermem aslında bir anda olmamıştı, geçtiğim her sokakta bir deklanşör sesiyle birlikte anılarıma kaydedilen saniyelik güzellikler, zamanın pas geçtiği eskimeyecek anılar beynime yüklenirken bu düşünceler çok önce beni ele geçirmeyi başarmıştı. Asla ulaşamayacağım kadar yükseğe bakmazdım, istediklerim hep başarabileceklerimle sınırlıydı. Hayal değil, imkanlar; yüksek değil, uzanabileceğim kadar.
Bu da uzanabileceğimi düşündüğüm o ağacın en altta kalan dallarından bir tanesiydi benim için.
Günlerce gezmeye devam ettim, kırsallarda da caddelerin göbeğinde de. Tanınmayacak bir imajdaydım, bu nedenle sokak ortasında bir anda durup garip açılarda fotoğraf çekmeye çalışan bu kızı kimse yeterince keskin bir şekilde irdeleyemiyordu. Yapabileceğimi düşündüğüm bir şeydi ve gezmek, yeni yerler görmek güzel olacaktı. Hava fazla sıcaktı ancak bu bir sorun teşkil etmiyordu gezmem için. Son durağımda da bana Soojin eşlik etmişti ve o plajın içindeki büfede bir şeyler atıştırmak için yanımdan ayrılmıştı. Sakin ve güneşli bir gündü, bu nedenle güneş gözlüklerim yüzümün en azından bir kısmı için siper olmuştu. Geri kalan kısmıyla şapkam ilgileniyordu. Daecheon Plajı yakınlarında, kayalık bir yerde bulmuştum kendimi; ülkenin güneyindeydik.
Tüm o geçen günler boyunca çekmek isteyeceğim kadar içime sinen fotoğraf sayısı iki elin parmağını bile geçmiyordu. Aklımda ise bir tanesi vardı ki, düşüncelerime bir kör düğüm atarken kalbimdeki ıssız bir odada soluk soluğa bekliyordu. Adamın yüzünde gururlu bir baba gülümsemesi vardı; kız çocuğuna aldığı şekerin paketini açmaya çalışıyordu ve ne kadar beceremiyormuş gibi görünse de kız çocuğu bu uzayan bekleyişle birlikte her saniye daha da merak, mutluluk ve istekle bakıyordu babasının yüzüne. En can alıcı kısmı ise arka planda, özellikle odaklanılmış olan kadındı. İkisini izleyen kadın, o ailenin bir parçası olmalıydı. Saf bir mutluluk asılıydı yüzünde. Bir çikolata, gülümseyen üç kişilik bir aile. Bu fotoğraf o üniversiteye girebilmem için bir anahtar olabilirdi, o fotoğraf karesi daha birçok şey olabilirdi. Tabii bakmasını bile birisi için...
Son arayışlarım da tükendiğinde zihnimde demlenen düşünceleri bir deniz kenarında, insanların olmadığı ıssız bir köşede sindirmek istedim. Vardığım durak, kumların uzandığı, denizin hırçınlaştığı sahilin bir tarafıydı. Sol tarafta kayalar baş göstermişti, hırçın dalgaları parçalarken oldukları yerde dimdik duruyorlar, suyun kendilerini bir an için gizleyip sonra yeniden ortaya çıkarmasını bekliyorlardı. Aynı hizada, kumların üzerinde de kocaman kayalar üst üste dizilmişti. Sol tarafın görüşünü neredeyse kapatıyordu ve böylelikle bu noktayı bölgenin en tenha, sessiz, sakin yeri yapıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dance To Death | Liskook
Roman pour Adolescents"Seninle; bu şehrin her bir karışında, birbirimize karışana ve ellerim tenine kaynayarak senden bir parça olana kadar dans etmek istiyorum." Jeon Jungkook ❧ Lalisa Manoban Kapak Tasarım: @IseraRoss ♡ ➻ Argo ve yetişkin içerik bulundurur!