Bölüm 2

205 24 79
                                    

Yazarken ve kurgularken fark ettim bayağı bir şeyi değiştirmişim. Minhae'nin Jongin'den hoşlanması ve Chanyeol'le oyun oynamaya başlamaları dışındaki neredeyse her şey değişmiş durumda. Hikayeyi düzenliyor gibi değil de hikayeyi yeniden yazıyor gibiyim. Okuyan varsa okuduğu için çok teşekkürler, bu yeni versiyon hakkında görüşlerinizi belirtmekten çekinmeyin lütfen.

Dudakları dudaklarımın üzerinde ahenkle dans ediyordu.

Bir rüyanın içine düşmüş gibiydim, aslında bir rüyadan çok kabus sayılırdı. Chanyeol'ün tek bir kaş hareketiyle bile üzerine atlayacak, geceleri yatmadan önce Chanyeol'ü farklı farklı senaryolar içinde hayalleyen pek çok insan vardı, biliyorum çünkü birkaç kere tuvalette konuşmalarına denk geldim ve neler duyduğumu öğrenmek bile istemezsiniz. Fakat ben onlardan değildim hatta bu ihtimal beni öyle tiksindirirdi ki bir şekilde biri bundan bahsetse zihnimi çamaşır suyuna sokup çitileyesim gelir, olmayacak şeyler söylediği için kim bahsediyorsa artık ona katana koleksiyonumu gösterirdim. Aslında hepsi oyuncaktı ve temelde benim bile değil babamın katana koleksiyonuydu ama her neyse, Chanyeol'le dudaklarımızın birbirine herhangi bir şekilde değme ihtimali duymaya bile katlanamadığım bir şeydi. Bu yüzden şu an tam da bu durumun içinde olmak, üstüne vücudumun tüm kontrolünü kaybetmiş bir şekilde sıkıca tişörtüne tutunuyor olmak, bu hayatta görüp görebileceğim en korkunç kabustu.

Fakat hareket dahi edemiyordum. Yüzümü elleri, alt dudağımı iki dudağının arasına hapsetmiş, onları birbirleri üzerinde dans ettirirken yapabildiğim tek şey ittirmek için göğsüne çıkardığım ellerimle tişörtüne sıkıca tutunmaktı. Beynime sürekli onu ittirmem ve ona buna nasıl cüret edebildiğinin hesabını sormam için emirler yağdırıp duruyordum ama beynim hormonlarım tarafından ele geçirilmiş durumdaydı, verdiğim bir komutu yerine getiremeyecek kadar afallamış, hâlâ olanları anlamaya çalışıyordu. Çünkü Park Chanyeol bizi öpmüştü, aslında hâlâ öpmeye devam ediyordu ve bu ne yakın gelecekte ne de uzak gelecekte ikimizin arasında gerçekleşebilecek olaylar listesinde bile değilken beynimin, hormonlarımın, kalbimin, midemin afallamaması imkansızdı. Yine de kepenkleri toptan kapatıp hiçbir çağrıma cevap vermeyerek beni yalnız bırakmaları gerekmezdi tabii.

Yavaşça geri çekildi. Aramıza giren iki santimlik mesafeden araya sızan soğuk akşam rüzgarı nemli dudaklarımı bir bıçak gibi kesti. Kesik kesik aldığım nefesler Chanyeol'ün nefesleriyle karışıyordu. Verdiği nefesler dudaklarımı yalayıp geçerken muhtemelen maçtan önce içtiği kahvenin kokusu hafif de olsa burnuma doldu ve ben en sonunda gözlerimi açabildim.

Gördüğüm ilk şey gözleriydi. Gerçi çevremizdeki insanların, bulunduğumuz sahanın, ayaklarımın altındaki taşın, toprağın bile farkında değildim, gördüğüm ilk şey gözleri olmasa bile gördüğüm tek kişi oydu zaten. Kahverengi gözleri gözlerime kenetlenmişti. Tarif edemediğim, aslında Chanyeol'de ilk defa tanık olduğum bir duyguyla bakıyorlardı fakat bunun değişip gözlerinin şaşkınlıkla açılması o kadar kısa sürmüştü ki içimde bir yerlerin burkulmasına sebep olan o ifadenin bir hayal olduğunu düşünmeye başlamıştım. Durumun kendisi o kadar gerçek üstüydü ki belki şu an gözleri de şaşkınlıkla büyümemişti ve belki bu da benim hayal ürünümdü.

Esen başka bir rüzgarın nemli bedenime bir tokat gibi çarpmasıyla kendime geldim. Kendime geldim demek doğru bir ifade olmayabilir çünkü kulaklarım hâlâ uğulduyordu, hâlâ Chanyeol ve kendim dışımdaki kimsenin varlığının idrakinde değildim ve geriye birkaç adım atayım derken neredeyse yeri boyluyordum ama en azından Chanyeol'ü üstümden ittirmeyi akla getirebilecek kadar kendime gelmiştim.

Kuvvetli bir şekilde ittirmemle birkaç adım geriye yalpaladı, ağzını bir şeyler söylemek için açtı ama konuşmasına izin vermeden... Burada tokat attığımı, yumruk savurduğumu, sinirle saçlarını çekiştirdiğimi falan düşünüyorsunuz değil mi? Yapmadığım şey değil ve ben de kendimden tam olarak bunu beklerdim lakin yaptığım şey o ağzını açıp tek kelam edemeden aynı bir korkak gibi ayaklarımı popoma vura vura oradan son hızla kaçmak oldu. Gerçekten. Aklıma geldikçe oğlanlara fark ettirmeden neden kaçtığımı sorgulayıp kendime sinirleniyor ve yüzümü Kyungsoo'nun çok değerli kırlentlerine gömüp, kılıflarını örmek için bir yazını harcadığından kırlentlerine çocuğu gibi bakardı, çığlık atıyordum. Yaşananlar aklımdan çıkmadığı için her iki saniyede bir yüzümü Kyungsoo'nun kıymetli kırkentlerine gömdüğümü söylememe gerek yok herhalde.

Bay Americana ve Kalbi Kırık KülkedisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin