Bölüm 8

186 20 119
                                    

Birinci sınıfın ilk ayıydı. Park Chanyeol'le ilk seçmeli derste karşılaşmış, yıllar sonraki ilk tartışmamızı gerçekleştirmiştik. İşte o gün de Park Chanyeol'ün bana yıllar sonra meydan okuduğu ilk seferdi.

Okulda tam bir baş belası olduğu söylenen ve kesinlikle ters düşülmeyecek kişi olarak adı kırmızı listenin başında gelen matematik profesörü Bayan Lee'yi göstermişti. Elimde o zamanlar resim kulübünün bir üyesi olduğum için liseden kalma yağlı boyalarım vardı. Yüzüne gömmek istediğim sol yanağındaki gamzesini belli ederek yan yan sırıtmış, yanlışlıkla yapmışım gibi göstererek Bayan Lee'nin ilk bakışta bile fazlasıyla pahalı olan elbisesini boyayamayacağımı iddia etmişti.

Biliyorsunuz, kaç bölümdür anlatıyorum, Park Chanyeol'le birbirimize bir şeyi yapamayacağımızı söylüyorsak o şeyi sırf inat uğruna yapıyorduk. Mesela o da dekanın arabasına yanlışlıkla çarpmıştı. Dekanın bunu yemeyeceğini düşünsem de herkesi korkutan soğuk yapısına rağmen dünyanın en ponçik adamı çıkmış, Chanyeol'e hiç kızmamış aksine park konusunda kendisine yardım edebileceğini falan söylemişti. Chanyeol de adam çakmasın diye araba sürme konusunda millete ders verecek kadar bu işin piri değilmiş gibi dekanla iki hafta park çalışmıştı.

İşte onun karşısına Profesör Song gibi dıştan belalı içten dünyanın en tatlı insanı çıkarken bana dıştan da belalı içten daha belalı Profesör Lee çıkıyordu. Sonuç olarak ben Chanyeol'den daha inandırıcı bir oyunculuk sergilesem de Bayan Lee bana inanmıyordu. Bu iddiamızı çaktığından, asıl amacımı sezdiğinden falan değildi. Yanlışlıkla yapmış olsam bile kadın bana inanmazdı çünkü kadının yanlışlığa tahammülü yoktu. Bilinçli olsun olmasın fark etmiyordu, kaza da olsa kadın annenizden emdiğiniz sütü burnunuzdan getiriyordu. Ben de dersini üç senedir veremiyordum işte.

"Ben matematikten yine kaldım galiba. Ödevime kırk vermiş." Ağzım dolu olduğu için sesim boğuk ve neredeyse anlaşılmaz çıkmıştı. Seulmi'yle ayaklarımızı çimlere uzatmış, geç kalmış öğle yemeğimizi yiyorduk. Kampüsteki her zamanki yerimize oturmuştuk, burada çok fazla öğrenci olmuyordu.

Seulmi başını kaldırıp bir saniye gözlerime boş boş baktıktan sonra -yemek yerken çoğu zaman sadece yemek yemeye odaklanırdı- omuz silkti. "Şaşırmadım." Ağzındaki lokmayı yutmadan "Geçebilmen benim için daha beklenmedik bir olay olurdu." dedi. Onun da sesi boğuk ve anlaşılmazdı. Ama biz birbirimizle her koşulda konuşmaya koşullandırıldığımız için dudaklarını kıpırdatmadan konuşsa bile onu anlardım.

"Hep Park Chanyeol yüzünden!" Sinirle elimdeki sandviçimin son lokmasını attım ağzıma. Yanaklarım ağzım dolu olduğu için şişmişti. "Profesör Kang'ı gösterebilirdi. Git Bay Choi'nin bin dolarlık takım elbisesini boya diyebilirdi. Ama o naptı?! Gitti tüm kampüsün, fakültenin bile değil bak, tüm kampüsün en çekilmez hocasını gösterdi!"

"Çocuğa hiç suç atma." dedi işaret parmağını kaldırıp. "Olayı ilk sen başlattın."

"Ne yapmışım ben ya?!" Elindeki sandviçini hızla çekip kendim yemeye başladım. Yemeğinin elinden kayıp gittiğini fark edince ilgisini bana yönlendirmeyi başarabilmişti. Giden sandviçine hüzünlü bir bakış attıktan sonra ciddileşip yüzünü bana döndü.

"Ne mi yaptın? Adı kırmızı listeye alınmış fakültesinin dekanını gösterip arabasına çarpmasını söyledin?" Sonra da sandviçini tekrar kendi eline aldı. Bir yandan da "Açım ben aç," diye söyleniyordu. "Hepsini sen yedin."

"O da bu işin uzmanıymış gibi araba kullanma becerilerimle dalga geçmeseydi, o zaman!"

Bayan Lee'nin elbisesini baştan aşağı yağlı boya yapmamdan ve ömrümün sonuna kadar mimlenmemden birkaç gün öncesiydi. Minseok'u uzun ısrarlar sonucu emektarını kullanmaya ikna etmiştim. Ehliyetimi daha bir ay önce aldığım ve alır almaz da babamın arabasını mahallemizin bekçisi sayılan yüz elli yıllık çınar ağacına vurduğum için biricik kızını emanet edecek kadar güvenmiyordu bana. Fakat o gün tüm ikna kabiliyetlerimi kullanmış, anahtarı kapmıştım.

Bay Americana ve Kalbi Kırık KülkedisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin