Bölüm biraz uzun. İyi okumalar..
"Bitsin bu oyun."
Haftalar öncesinden söylemem gereken sözcükler bir anda ağzımdan çıkarken üstümden büyük bir yükün kalktığını hissettim. Artık başkalarından saklanması gereken bir sırrın ortadan kalmış olmasının getirdiği bir rahatlık. Ama bu o kadar uzun sürmemişti çünkü başka bir ağırlık, günlerdir beni bu kararı almaktan alıkoyan o ayrılık ve Chanyeol'le artık bir arada olamayacağım farkındalığı üstüme çökmüştü. Masadaki şişelerden birini açıp boğazımı ıslatırken Chanyeol afallamış bir şekilde bana bakıyordu.
Boğazımdaki, ağlamama bile izin vermeyen o yumruyla zorlukla yutkunup Chanyeol'ün gözlerinin içine baktım. Şaşırmış görünüyordu. Birden bunu söylememi beklemiyordu. Benim için bile beklenmedikti, en azından birkaç gün önceki Kim Minhae bugün bu konuşmayı yapacağını planlamamıştı. Birkaç kez gözlerini şaşkınlıkla kırpıştırdı ve kurumuş dudaklarını diliyle ıslattıktan sonra derin bir nefes aldı.
"Bu da nereden çıktı şimdi?"
"Artık devam ettirmemizin bir anlamını görmüyorum." dedim omuz silkerek.
Şaşkınlığının yerini yavaşça düşünceli bir hâl aldı. Hiçbir zaman arkasında yatan anlamı çözemediğim gözleri yüzümün kıvrımlarında dolanıyor, sanki yüz ifademden ne düşündüğümü çözmeye çalışıyordu. Göğüs kafesim sıkışsa da ve kalbim bana zorlukla nefes aldıracak kadar acıyla kasılsa da -ki gerçek bile olmayan bir ilişki için kendimi bu kadar heba etmem kendime karşı dayanılmaz bir öfke hissetmeme sebep oluyordu- yüzüm hiçbir duyguyu ele veremeyecek kadar solgundu. Tüm geceyi uykusuz geçirmiştim. İçtiğim litrelerce, gerçekten litrelerce kahveyle ayaktaydım. Bir bağımlıdan hallice görünüyordum. Bir polis memuru beni görse kenara çekerdi. Yüzümden, mimiklerimden, sesimden ya da hareketlerimden istediği sonuca ulaşamadı. Aynı benim onun gözlerinden bir sonuca ulaşamamam gibi.
Sessizliğin canımı sıktığını ve Chanyeol'ün bunu bozmaya şimdilik niyeti olmadığını görünce konuşmaya devam ettim.
"Baştaki amacımız benim Jongin'le yakınlaşmam, senin Jieun'la arandaki tuhaf ilişki problemlerini çözmendi. Birbirimize yardım edecektik. İkimizin de kazançlı olduğu bir durumdu. Böyle kararlaştırmıştık. Şu an Jongin Seulmi'yle birlikte ki ikisi birlikte olmasaydı bile Jongin'le bir ilişki hayalini bırakalı çok oluyor. Artık umurumda bile değil. Jieun konusuna değinirsek..." Bakışları delip geçercesine beni süzerken derin bir nefes aldım. "Sana karşı hislerinden gayet emin gibi. Ben bile fark ediyorum sana olan hislerini. Seninle yan yana olduğumuz her vakit üstümdeki öldürücü bakışlarını. Kıskançlığı. Seni yanında tutmak için çırpınmasını. Evde huzur falan kalmadı. Hal buyken devam etmemizi gerektiren bir şey de yok."
Sessizliğini bozmadan beni dinlemeye devam ediyordu. Nasıl bir tepki beklediğim hakkında hiçbir fikrim yoktu fakat tepkisizlik beklemediğimden emindim. Karşımda oturmuş, ifadesiz bir şekilde beni dinliyordu. Bu durum ise olduğumdan daha çok gerilmeme sebep oluyordu. Zaten allak bullaktım, hem fiziksel hem de mental olarak. O ise işimi hiçbir zaman kolaylaştırmamıştı, evet ama zorlaştırmasına da gerek yoktu.
"Hem gereğinden fazla uzatmak kötü sonuçlar doğurabilir. Jieun, senin tamamen bana aşık olduğunu düşünüp çabalamayı kesebilir. Jieun'un böyle düşünmesine izin verirsen en başında bu oyuna başlamamızın bir anlamı kalmaz. Kaldı ki benim açımdan da romantik duygular hissetmediğim biriyle devam etmek pek hoş değil. Arkadaşlarıma, abime, herkese yalan söylemek zorunda kalıyorum. Onlardan sır saklamak zorunda kalıyorum ki bunun beni ne kadar yorduğunu bilemezsin. Belki güzel ve beni mutlu edecek bir ilişkiye başlayacağım fakat sonra herkes beni seninle sevgili sandığı için kimseyle flörtleşemediğimi fark ediyorum. İkimiz için de bunu sürdürmenin bir mantığı yok artık. Bitirmemiz en iyisi." Dudaklarında belli belirsiz küçük bir tebessüm belirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bay Americana ve Kalbi Kırık Külkedisi
FanfictionJust you and me, that's my whole world.