Bölüm 14

184 18 98
                                    

Dağınık dalgalı saçları gözlerine düşüyordu. Yuvarlak çerçeveli gözlüklerini takmıştı. Kahverengileri önünde açık olan notları hızla tararken bir yandan elindeki keçeli kalemle önemli yerlerin altını çiziyor, bir yandan da son bir gözden geçirme için deftere kaydediyordu. Keçeli kaleminin kapağı dudaklarının arasındaydı. Nefesini aralık dudaklarından verirken kaşlarını hafif çatmıştı.

Neredeyse bir hafta önce ona karşı duygularımı kabul ettiğimden bu yana her şey biraz daha kolay, her şey biraz daha zordu. Kolaydı çünkü dokunuşlarının, yüzündeki gülümsemenin, bana yakın olmasının üzerimdeki etkisini kabul etmiş, aklımdaki soruları cevaplamayı reddettiğim için içime yayılan huzursuzluğun yerini bulutların üstünde geziyormuşum gibi hissettiren bir heyecan almıştı. Zordu çünkü onun başka birini sevdiği gerçeği daha fena koymaya başlamıştı. Artık Jieun'un Chanyeol'ün yalnızca yanındaki varlığı değil, onun yanında var olma düşüncesi bile katlanamayacağım bir duruma dönüşmüştü.

Belki de duygularım daha fazla büyümeden onların önüne geçmem ve Chanyeol gelip oyunu sonlandırmak istediğinde alacağım hasarı en aza indirmem daha iyi olurdu. Fakat problem şuydu; geçtiğimiz birkaç hafta ona karşı duygularımı görmezden gelmeye o kadar odaklanmış haldeydim ki kendilerinin, artık önünü alamayacağım kadar dallanıp budaklandığını fark edememiştim. Vakitlerimi onunla geçirmek, elini tutmak, dağınık saçlarını okşamak, birlikte sarılarak uyumak, şu dudaklarının arasında bir o yana bir bu yana döndürdüğü keçeli kalem kapağını alıp dudaklarını öpmek istiyordum. İleride ne olacağını düşünmek değil.

Derin bir iç çekip onu izlemeyi sürdürdüm. Sözde ders çalışıyorduk. Yani o gerçekten çalışıyordu, en son ne zaman masadan kalktığını bile bilmiyordum. Belki bir buçuk saat önce iki dakikalığına tuvalete gidip gelmişti. Odağını kaybedene kadar mola vermeyi reddediyordu ki odağının süresi bazen üç saati buluyordu.

Bense ders çalışmak dışında her şeyi yapıyordum. Mesela vize haftası bitene kadar Chanyeol'ün ablasında kalacak olan Zzar'ın geride kalan oyuncaklarıyla oynuyordum ya da gidip uykumu açmak için ikimize de filtre kahve yapacağımı bahane ediyordum. Ama asla Chanyeol'ün özenle hazırlayıp önüme koyduğu soruları çözmüyordum, bir saat sonunda hâlâ çözmem için gözlerimin içine bakıyor olsalar bile. Evet, ders yine matematikti ve ilk gün Park Chanyeol'ün de dediği gibi onu izlemek kesinlikle matematikten daha zevkliydi.

Parmaklarımla gözlerinin altına dokunduğumda kafasını kaldırdı. Göz göze gelir gelmez kalbimin atışları yine hızlanmaya başlamıştı. Artık bundan korkmadığım ve bunu bir felaket senaryosu olarak saymadığım için bana bu denli bir heyecan vermesi hoşuma gitmiyor değildi. Neden ona dokunduğumu soran gözlerle gözlerimin içine baktığında kendime engel olamayıp yüzüne dokunduğumu o an fark ettim.

Anında elimi çekerken "Kirpiğin gözüne girecekti." diye savundum kendimi.

Gözlerini birkaç kez kırpıştırdıktan sonra -ki bu onu sebepsizce gözümde fazla sevimli yapmıştı- başını salladı. Kalemin kapağı dudaklarının arasından alırken diliyle onları ıslattı ve bana doğru uzandı. "Çözdün mü soruları?" Gözlerim dudaklarında takılıkalırken belli belirsiz başımı salladım.

Sandalyesini tutup bana biraz daha yaklaştırdı. Dört kişilik küçük bir masada çarpraz oturuyorduk. Yüzü yüzünü bana çevirse öpebileceğim kadar yakınıma gelirken içimden sakinleşmem için kendimi tembihleyip duruyordum. Hissettiklerimi reddetmeyi reddettiğim günden beri üzerimdeki etkisi 10, 100, 1000 kat artmıştı.

"Zor mu geldi sorular? Hiçbirini yapamamışsın."

Denemedim ki, demedim tabii ki. Yalnızca başımı aşağı yukarı sallamakla yetinmiştim.

Bay Americana ve Kalbi Kırık KülkedisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin