Bölüm 13

196 19 71
                                    

Nefes alamıyordum. Boğazıma öyle güçlü bir yumru oturmuştu ki yutkunduğum an gözlerimden yaşlar boşalacak gibiydi. Yağmur, arabasından inen Chanyeol'ü de bir dakikaya kalmadan sırılsıklam ederken yanına yürüdüm hızlıca. Gözlerini benden çekmiş Sehun'a dikmişti. Yüz ifadesinden ne düşündüğü belli olmuyordu ama karşılaştığı manzaradan hoşnut olmadığı her hâlinden belliydi.

"Chanyeol." dedim yanına gittiğimde. Sehun'a bakmayı kesip bana döndü. Onunla göz göze gelmek ilk defa beni bu kadar üşütmüştü. Her zaman kahverengi gözlerinde ona baktığım an kollarını etrafıma saran bir sıcaklık olurdu. Zorlukla yutkunmaya çalıştım. Boğazımdaki yumru o kadar büyüktü ki kusacak gibi hissediyordum. "Ne işin var burada?"

"Yağmurun bastırdığını görünce eve dönmen zor olur diye seni almaya gelmiştim ama görüyorum ki endişelenmem için hiçbir sebep yokmuş." Gözleri tekrar Sehun'u buldu. "Siz ikiniz gayet hoş vakit geçiriyormuşsunuz oysaki."

Çenesindeki kaslar seğiriyordu. Sağ elini yumruk yapmıştı. Sanki Sehun'un üstüne atlamamak için kendini zor tutuyordu ama neden? Neden ondan hoşlanmıyordu? Aslında ikisi oturup düzgünce konuşsa yakın arkadaş bile olabilirlerdi. Neden yan yana geldiklerinde etrafta hep soğuk rüzgarlar esiyordu? Tamam, geçen perşembe günü Sehun'un herkesin ortasında o günle ilgili soru sormasından sonra aralarındaki ilişki geri döndürülemez bir boyut almıştı ama ondan önce de aralarında sebebini anlamadığım bir gerginlik vardı.

Sehun da Chanyeol'e aynı keskin bakışlarını gönderirken aradaki gerilim daha da büyümesin diye Chanyeol'ün kolunu yakaladım. "Chanyeol, sen de ıslandın. Hadi gel, gidelim. Hasta olacağız." Gözleri yavaşça dirseğinden eline yol alan elime kaydı, ardından da yavaşça elimin altından sıyrıldı. Nedense bu hareketi düşündüğümden daha çok canımı acıtmıştı.

O sürücü koltuğuna yürümeye başladığında ben de ön yolcu koltuğuna geçtim. Sehun'a üzgün olduğumu belli eden bir ifadeyle bakarken yine anlayışlı bir gülümsemeyle karşıladı. Kapıyı açıp sırılsıklam halimle koltuğa oturdum. Chanyeol kapıyı açmış ama henüz içeri girmemişti.

"Sana belirlenen çizginin gerisinde kal, Oh Sehun." dedi buz gibi bir ses tonuyla.

"Sana bunun kararını verecek kişinin sen olmadığını söylediğimi hatırlıyorum, Park Chanyeol." diye karşılık verdi Sehun da. Sesinde Chanyeol'e meydan okuyan ve onun boynundaki damarların daha da belirginleşmesine sebep olan bir tonlama vardı. "Sen de sıklıkla kendine hatırlatsan iyi olacak."

Chanyeol'ün eli kapıyı sıkıca tutmaktan bembeyaz kesilirken her an ileri fırlayacakmış gibi duruyordu. Sürücü tarafına uzanıp elini kapıdan kurtardım ve onu yanıma çektim. Kapıyı sertçe kapatırken elini elimden çekti. Arabayı çalıştırdığında gözleri hâlâ Sehun'daydı. Geri geri çıkıp ana caddeye ulaşana kadar da gözlerini ondan ayırmadı.

Sessizliğimizi bozan tek şey, Chanyeol'ün sinirli soluk alışverişleri dışında arabaya son hızla düşen yağmur damlalarıydı. O kadar çok yağmur yağıyordu ki silecekler hızla çalışsa da önümüzü görmek zordu. Milim milim hareket ediyorduk. En sonunda Chanyeol, ani bir fren yaparak kaldırım kenarına durdu. Öne doğru hafif savruldum. Bu küçük sarsılma benim de patlama noktam olmuştu.

"Senin sorunun ne?!" diye söylendim yüksek bir sesle.

"Bilmem! Sen söyle!" Yüzünü bana döndü. Elleri direksiyonu sıkıca kavramıştı. "Benim sorunum ne?!"

"Bilmiyorum! Bir hafta boyunca benden köşe bucak saklanmasaydın bilebilirdim belki ama işe bak! Oturup on dakika konuşmamışız bile!"

Dudağının sol kenarı havaya kalkar gibi oldu. Diliyle dudaklarını ıslatırken kaşlarını kaldırdı. Sol eli hâlâ direksiyondaydı. "İstediğin bu değil miydi?! Her seferinde senin yaptığın bu değil miydi?! Ben yapınca mı problem oldu?!"

Bay Americana ve Kalbi Kırık KülkedisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin