Tükürdüğünü yalamakta benim üstüme olan tek bir insan yok. Aptallıkta da benimle yarışabilen biri yok, yani hareketlerime anlam veremiyorsanız diye söylüyorum. Bir öyle bir böyleyim. Park Chanyeol'le hayatta sevgili olmam dememin üstünden on beş dakika geçmeden kollarımı bedenine sarıp kulağına hayatım diye fısıldayabiliyorum mesela. Bunun ne kadar aptalca ve saçma sonuçlar doğurabileceğini bile bile yapıyorum hem de bunu. Çünkü ben hiç planlı, hayatını düşünerek yaşayan biri olmadım. Hep aklıma o an ne esiyorsa onu yaptım ve dediğim gibi aptal biriyim bu yüzden genelde aptalca hareketler sergiliyorum.
Jongdae'ye bipolar mıyım acaba diye soruyorum bazen, hareketlerimin tutarlılığı olmadığı ve istesem de bunu beceremediğim için acaba diyorum bende psikolojik sorun mu var. O da hayatım bipolarlık öyle bir şey değil her tükürüğünü yaladığında sorma artık şunu; bizimkisi aptallık, doğuştan geliyor suçu psikolojine atma o zaten kafayı bulmuş diyordu. Bence Jongdae ne dediğini bilmiyordu, zaten derslerinden de zar zor geçiyordu. Size aynı beyin hücresini paylaştığımızı söylemiştim, Jongdae'nin de benden bir farkı yoktu. Ama Jongdae mantıklı davranmak istediğinde bunu başarabiliyordu. İnanılmaz bir şekilde yapabiliyordu bunu, ben yapamıyordum.
Chanyeol karşımda utanmadan aldığımız tüm yemekleri mideye indirirken sadece pipetimle kolamı yudumlayıp nasıl bu kadar rahat olabildiğini düşünüyordum. Sabahtan beri mideme soktuğum tek şeyin asitli, şeker bombası coca cola olması mideme isyan bayraklarını çektirmişti.
"Nasıl bu kadar rahatsın?"
Bardağındaki sudan bir yudum alıp ağzındaki lokmayı yuttu. Gözlerim önce büzülmüş dudaklarına oradan yutkunmasıyla aşağı yukarı hareketlenen adem elmasına giderken "Olmamam için bir sebep mi var?" diye sormasıyla gözlerimi tekrar kahverengi gözlerine çektim.
"Çevremizdeki her insana yalan söylemeye başladık ve bu seni azıcık bile," İşaret ve baş parmağımı arasında küçük bir boşluk kalalacak şekilde birbirine yaklaştırdım. "rahatsız etmiyor mu?"
Kafasını iki yana salladı. "Asıl sen neden gerginsin ki bu kadar? Yemeklere bile dokunmadın."
"Çünkü bana yakın arkadaşlarımıza bile gerçeği söylemeyeceğiz dedin."
Arkadaşlarından bir şey saklayamayan ve hayatında önemli bir gelişme olduğunda ya da olmadığında, en ufak bir konuda bile gidip anında her şeyi arkadaşlarına öten insanlar olur ya, ben o tayfanın baş kişisiydim. Çenemin ayarları gevşekti, zaten saklayacak bir olayım da olmadığından ne yaşıyorsam çat çat döküyordum ortaya.
Tek istisna, kendi içimde tutmayı başarabildiğim tek konu Kim Jongin'di ve hayret verici bir şekilde bir yıldır bu konuda tek bir açık vermemiştim. Ama bu onunla karşılaştırılamazdı. Her gün karşılarına geçip Jongin hakkında ileri geri konuşmuyordum ki hoşlanmıyormuş gibi davranmak zor olsun ama günün yirmi dört saati kafalarını Chanyeol'ü sinir etmek için neler planladığımla falan şişiriyordum. Şimdi birden karşılarına geçip 'Ya ben aslında nefret ediyorum dediğim çocuğa ölümüne aşıkmışım, şimdi de sevgili olduk.' desem kafayı yediğimi düşünürlerdi. Zaten öyle düşünüyorlardı ama bunu tescillemiş olurduk.
Yine de Park Chanyeol aksini iddia ediyordu. Her zamanki gibi. Bir konuda aynı fikirde olduğumuz bir gün olursa muhtemelen kıyametten birkaç saat öncesi olurdu.
Masadan aldığı peçeteyle ağzını silip geriye yaslandı. "Evet çünkü herkesin bize inanabilmesi için önce en yakın arkadaşlarımızın inanması lazım."
"Chanyeol, daha dün gece hepsine senden ne kadar hoşlanmadığımı milyonuncu kez anlattım. Şimdi karşılarına geçip sevgili olduğumuzu söylersem inanırlar mı sence?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bay Americana ve Kalbi Kırık Külkedisi
FanfictionJust you and me, that's my whole world.