Bölüm 4

215 25 124
                                    

Yakın arkadaşınız sevgili yaptıysa dalga geçersiniz. Bunun istisnası yoktur, zaten yakın arkadaş olmanın getirdiği bir özelliktir bu. Bu yüzden çok sevgili arkadaşlarım kızarmış yüzümü görüp bana takılırken onlara gerçekten kızgın değildim çünkü biliyorum, eğer kendimi üçüncü bir kişi olarak görebilseydim ben de kendimle dalga geçerdim. Geçiyordum da.

Fakat bu bir noktadan sonra sıkılmayacağım anlamına gelmiyordu. Baekhyun ve Jongdae, kızarmış yüzümü her beş dakikada bir gösterip "Çok tatlısın ama!" diyerek beni küçük bir kız çocuğuymuş gibi sevmeselerdi, sıkılmazdım da. En sonunda dayanamayıp kalkmak istemiştim ama Chanyeol, hiçbir şey yemediğimi bir lokma da olsa mideme bir şeyler göndermem gerektiğini söyleyip beni tekrar masaya oturtmuştu. İşte o zaman benimle uğraşmayı kesip her zamanki meselelere döndüler.

Baekhyun yine Moonlight Sonata'yı yazdığı için Beethoven'a sövüyordu. Baekhyun, küçüklükten beri piyano çalıyordu. Gözlerimi açtım ve ilk piyanoyu gördüm derdi hep. Kariyer olarak ilerlemeyi düşünmemişti piyanoda ama senelerdir çalmayı da bırakmamıştı. Pek çok parçayı çok güzel bir şekilde çalabiliyordu. Zaten bu yüzden okulun küçük öğrenci orkestrasının bir numaralı piyanistiydi ama bir türlü Moonlight Sonata'nın hızlı bölümünü çalamıyordu. Aslında çalamıyor değil, notaları gördüğü an tiksiniyordu.

Bunun bir küçüklük travması olduğunu söylemişti. Tüm parçayı öğrenene kadar başka hiçbir parçaya çalışmasına izin vermemişti, hocası. Yalnızca yedi yaşındaydım, notalar rüyalarıma bir karabasan gibi çökerdi derdi. En sonunda öğrenmekten vazgeçmişti ve dünyanın en popüler bestelerinden birini de bilmesem bir şey kaybetmem, kimsenin bilmediği pek çok şaheser çalabiliyorum diyordu.

Ama sorun şuydu, orkestranın her gösterisinden önce yapılan mülakatlarda nedense hep Moonlight Sonata çaldırıyorlardı. Baekhyun'a göre bunun sebebi Baekhyun'un en büyük rakibi olan Jung Jaehyun'un dayısının orkestranın şefi olmasıydı. Jung Jaehyun, orkestraya katıldığından beri hiçbir yıl sonu gösterisine seçilemememin en büyük sebebi bu, başka ne olabilir ki diyordu. Biz de hak veriyorduk ona çünkü biz hep birbirimize hak verirdik zaten ve bence olay tam da Baekhyun'un dediği gibi oluyordu.

Jongdae de bu sırada psikolojiyle cebelleşiyordu. Jongdae'nin okuduğu bölümle arasında bir aşk-nefret ilişkisi vardı. Çok severek yazmıştı ve tüm yakınmalarına rağmen çok severek de okuyordu. Ama o da bir türlü sınavları veremiyordu. Geçme notu 59,5 olan dersten 60 alarak falan geçiyordu. Her sınav haftasında aynı stresi yaşattığı için de illallah etmişti bölümden, dersten geçtiğini öğrenene kadar ruh gibi dolanıyordu etrafta.

Kyungsoo aramızdaki en rahat kişiydi. Gastronomi okuyordu. Ödev olarak deniz mahsüllü makarna, sınav olarak da beş katlı pasta falan yapıyordu. Eli de çok lezzetliydi, teknik konusunda da geri kalan herkesi solluyordu. Bu yüzden hepimiz bölümlerimizden şikayet ederken o sadece çikolatalı sütünü yudumluyordu. Bir keresinde abartmayın diyerek tepki verdiği ve Baekhyun ve Jongdae'nin çan eğrisini belirleyen insanların bu konuda konuşmaya hakkı yok diyerek ağzına lafları tıktığı günden beri yorum yapmamaya ve sadece sütünü yudumlamaya karar vermişti.

Minseok, canım abim, dünya üzerindeki en mükemmel şahıs -abimi çok seviyorum- günü gününe çalışıp emeklerinin karşılığını alan tayfadandı. Emeklerinin karşılığı 70se kabul ediyordu. 90sa kabul ediyordu. 50yse de kabul ediyordu. Projelerden kafayı kaldırabildiği yoktu ki şikayet etmek için zaman bulabilsin. Azıcık zamanım var onu da fakülteye söverek harcayamam diyordu. Mimarlığı da tüm zorluklarına rağmen çok seviyordu gerçi, üniversiteyi de seviyordu. Sövmek için zaman bulsa bile sövecek bir konu bulamazdı muhtemelen. Bu yüzden o da genelde Jongdae ve Baekhyun ağlarken karnını doyurup projesine geri dönmeyi falan düşünürdü.

Bay Americana ve Kalbi Kırık KülkedisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin