Ash odanın öbür ucundaki basamakları usulca indi.
"Bedel almaya geldim," diye karşılık verdi Ciel ve tiksinti dolu yüzüne umursamaz bir ifade yerleştirirken dik durabileceği bir şekilde kolunun yerini değiştirdi.
"Bedel mi? Ne için?" diye sordu Ash ve burnundan solur gibi kuşkucu bi kahkaha koyverdi.
"Ben senin gibi bir yaratıktan hiç bir şey almam, Phantomhive." Diye Ash kendisini savundu.
"Hayır, ama birşeyleri çalırsın."
"Ne gibi, tam olarak?"
"Kâhyam. Sebastian'ı benden çaldın. Bir şekilde öç talep ediyorum." Ciel usulca düşmüş meleğe yaklaştı, bakışları sertleşirken zayıf masmavi bir ışık odayı aydınlattı.
"Ölümün bedelini ödeyemem, sevgili nephilim. Fakat, ikinizi bir araya getirebilirim," diye cevap verdu Ash ve lafını bitirirken tembel bir kahkaha koyverdi.
"Beni öyle kolay kolay alt edemeyeceksin," dedi Kont, çizgili saten yeleğine uzanıp bir tabanca çıkarırken. Elleri titremeksizin, Ash'i nişan aldı.
"Ah, ama alt edebilirim," Ash'in gözleri hızla Ciel'in sağına döndü. Kontun başı şimşek hızıyla yanına dönerken kuzgun saçlarla karşılaştı, ve sonra her şey karanlığa gömülmeden önce şakağına soğuk metal bir şey ile vurulduğunu hissetdi.
"Şimdi ise sıra hepinizin beklemiş olduğunuz şeye geldi. Yer yüzündeki en nadir türlerden birisi. Tanrının ve insanoğlunun evladı. Kanına Tanrı'nın nektarı karışmış insan. Ciel Phantomhive," Ash'in sesi stadyumda yankılandı, zincirlenmiş kontu sergilerken sesinden gurur ve açgözlülük sızıyordu. Ciel sersem sersem gözlerini kırpıştırıp açtı ve sesin sahibi görmeye çalıştı.
Soluna göz attığında bakışları duvara mıhlanmış, kocaman açılmış kobalt rengi kanadı bulmuştu. Sağına baktığında da, aynı görüntünün aynadan yansıma gibi orda da olduğunu gördü. Ellerine, kollarına, vücuduna ve bacaklarına dolanmış zincirler onu sımsıkı duvara sabitlemişti.
"Ah baksanıza, meleğimiz uyanmış. Belki de onun yeteneklerinden bazılarını sergilemem gerekiyordur?" diye sordu Ash. İzleyiciler aç kurt misali fısıltılara ve alkışlara boğuldular.
Maskeli adam Ash'e gümüş çivili bir kamçı uzattı. Ciel çenesini kaldırdı, gururu onu karşı koymaya teşvik ediyordu.
"Benim alınabileceğimi mi sanıyorsun? Benim değerimin İngiliz parasına çevrilebileceğini?" diye mavi saçlı çocuk meleğe çıkıştı. Ash'in dudaklarının köşesi sakin, rahat bir gülümseme ile kıvrıldı."
"Elbette ki, ben böyle düşünmüyorum. Ama onlar düşünüyorlar, ve önemli olan da bu," diye kısaca açıkladı Ash, sonra ise kolunu geriye savurdu ve kamçı ile atağa geçti. Bir şak sesi havanı yararken kamçının ucu çocuğun tenini kesti. Çıkıntı yapan gümüş iğnelerin karnına derin bir şekilde battığını hissetmesinin sonrasında Ash yeniden başlamak için biraz ara verdi.
"Bu dikkat çekecek şekilde hızlı iyileşiyor. Onunla istediğiniz kadar eğlenebilirsiniz, ve vücudu aldığınız zamanki porselen bebek misalı haliyle mükemmel bir şekilde kalmaya devam edecek." Başka bir şak sesi odada yankılanırken, kamçı sağ omuzunun üstüne temas etti. Tıpkı onun dediği gibi, ilk yara çoktan iyileşiyordu- hem de arkasında tek bir çizik bırakmadan.
Ciel'in içi öfkeyle kaynıyordu. Hissettiği ilk dürtü, bilinmeyen bir sebepten ötürü Sebastian'a seslenmeye yönelik idi. Bütün o matem dönemine rağmen, bir parçasının hâlâ Sebastian'ın hayatta olduğuna kanıyor olduğunu anladı.
"Sebastian," beklediğinin aksine, isim dudaklarından öfkeli bir haykırış yerine umutsuz bir yalvarış gibi dökülmüştü. Ciel gözlerini sıkıca kapattı, ve sıradaki darbe için kendini hazırladı.
Ama darbe gelmedi.
Ciel gözlerini açtı ve karşısındaki kişiye inanmaz bir şekilde bakakaldı.
Fildişi maskeli adam Ash'in kaldırmış olduğu kolunu tutuyordu. Meleğin yüzünden kuşku ve öfke dolu bir ifade geçti.
"N-ne yaptığını sanıyorsun?! Benim emirlerime itaat et ve seyret!" diye talep etti melek. Adam yanıt vermedi. Bunun yerine, Ash'in bileği çatlayana kadar tutuşunu kuvvetlendirdi.
"Nasıl? Senin bir ruhun yok! Ruhunu cehenneme sürdüm, seni işe yaramaz şeytan!" diye bağırdı Ash, adamın dizlerine ayağı ile bir tekme savurarak. Adam istifini bozmadı.
"Cehennem benim ruhuma sahip değil."
Eveeeeet, nasılsınız bakayım? Bu bölüm çok kısa olmasına rağmen çevirisini bu kadar uzun süreden sonra attığım için üzgünüm. Cidden yoğundum.
Çok sık bölüm atmamamın bir sebebi de, yazarın da kitaba uzun süredir bölüm atmaması. Yani yayımlanmış bölümler bittikten sonra yeni bölüm için beklemek zorunda kalacağız.
Umarım çevirini beğenmişsinizdir. Bir kaç kısmı değiştirerek çevirmek zorunda kaldım.
Sizi seviyorum, sonraki bölümde görüşürüz ♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Evil Champion 2
Hayran KurguCiel Phantomhive, kâhyasının korkunç ölümünden sonra param parça kalmıştır. Kısa matem döneminden sonra kendine gelen öfkeli asilzade artık kendi adının ve kâhyasının intikamını almak için Melek ve yandaşlarını avlamanın peşindedir. Bütün hakları @w...