~12~

3.8K 452 123
                                    


iyi okumalar 💬 🌟 ❤

***

Küçükken beni eğitmek için görevlendirilen yaşlı bir kadın vardı. Bana çeşitli güzel oyunlar öğretir ve benimle oynardı. Gelişimim için kendi elleriyle sağlıklı yemekler yapar ve bana yedirirdi. Uyumadan önce tarihin tozlu sayfalarına harf harf yazılan yaşanmışlıkları bana anlatırdı. Ve bunlardan ders çıkarmamı sağlardı.

Anne sevgisini annemden değil, ondan tatmıştım. Öz kızı amansız bir hastalığa yakalanmış ve hayatını kaybetmişti. Belki de bu yüzden beni kızı olarak görmüştü ve benden sevgisini esirgememişti.

Bir gün yine sarayın mutfağında, kendi elleriyle bana yemek yaparken onun yanındaydım. Ona, benimle neden bu kadar ilgilendiğini sormuştum. Gereğinden fazla ilgiliydi çünkü. Gülümsemişti. Benim diğer çocuklardan farklı olduğumu ve zamanla ne demek istediğini anlayacağımı söylemişti. Ama aradan yıllar geçti ve o gitti. Buna rağmen, neden sürekli özel olduğumu dile getirdiğini öğrenememiştim.

Son nefesini verirken bile bana nasihat vermişti.

Hayatıma kim girerse girsin ona güvenmeyecek ve beni değiştirmesine izin vermeyecektim. Bu ona verdiğim bir sözdü.
Ve şu yaşıma kadar sözümden asla dönmemiştim. Belki de öz annem ve ağabeyimin benden uzak olmalarının nedeni buydu.

Onlar daima beni değiştirmeye çalışmıştı. Beni adil olmayan ve samimiyetten uzak kalıplara sığdırmaya çalışmışlardı. Ama ben buna izin vermemiştim.

Çünkü kimsenin kuklası olmak gibi bir niyetim asla olmamış ve olmayacaktı.

Şimdi ise işler daha da zorlaşıyordu benim için.

Bir prensle evleniyordum. Bulunduğum ortam, çevremdeki herkes değişmişti.
Ve ben böyle bir yerde yaşarken verdiğim sözden dönmekten korkuyordum.

Uzun ve sağlıklı siyah saçlarımı örüp, tepemde topuz haline getiren kadına aynadan boş bakışlarımı gönderiyordum. Geldiğinden beri gözleri üzerimde gezinmişti. Bu tuhaftı. Hazırlanmam için bana yardım eden hizmetlilerin hiçbiri benimle göz teması kurmuyordu, onun dışında. Bakışları rahatsız ediciydi.

Gözlerimiz aynada birleştiğinde, oturduğum kadife sandalyenin üzerinde huzursuzca kıpırdandım.
"Saray Hanımı Oh! Bir sorun mu var?"
Sert sesimle affalamıştı. Bunu beklemiyor olmalıydı. Saçıma takacağı tokayı masaya geri koydu ve ellerini önünde birleştirip boyun eğdi.

"Hayır Prenses'im, ben sadece bir eksik var mı diye bakıyordum."
Dudaklarım alayla kıvrıldı. Amacı bu değildi.
"Peki, var mıymış bir eksiğim?"
"Hayrı efendim, yok."
"Güzel, o halde çıkabilirsin."
"Ama Prenses'im haz-" Susması için sağ elimi havaya kaldırıp sözünü kestim.
"Bu kadar yeter. Sana çıkmanı emrettim."

Kısa bir süre duraksayıp yüzüme baktı. Ardından odada, onun emirlerine uyan saray çalışanlarına göz gezdirdi. Ve ne ara eline aldığını bilmediğim pudrayı sert bir şekilde masaya bıraktı. Bu hareketi beni sinirlendirmeye yetmişti. Arkasını dönüp odadan çıkacaktı ki gür sesimle ona seslendim.

"Seninle sonra görüşeceğim Saray Hanımı Oh!"

Yüzünde herhangi bir mimik oynatmadan reverans gösterip açık olan kapıdan çıktı.
Onun çıkmasıyla başka bir saray çalışanı yanıma geldi ve kaldığı yerden devam etti.

Jisoo gülümseyen yüz ifadesiyle odaya girene kadar somurtuyordum. Elinde takacağım mücevherlerin olduğu, çokta küçük denilmeyecek boyda bir sandıkla geldiğinde bunu fark etmişti. Bu yüzden herkesi odadan kovmuş ve mücevherleri kendisi bana takmıştı.

kingdom of joseon, rskHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin