~37~

3.1K 342 240
                                    

___
_____
_______

Beyaz renk, saflığın, zarifliğin, sadakatin, inceliğin rengiydi. Ferahlatıcı olmasının yanında insan ruhuna zenginlik katardı, güven verirdi. Bu kirli dünyada bir şeylerin hâlâ temiz kaldığını gösterirdi.

Beyaz, siyahın yanında hep hafif kalırdı. Kime sorsanız cevap aynıydı; siyah kötülüğü simgeler, beyaz saflığı, iyiliği simgeler. Beyaz eşsiz bir renkti.

Peki ya her zaman saflığı ve temizliği mi simgelerdi?

Giydiğim sade beyaz hanbok acı bir vedayı, bir cenazeyi temsil ediyordu şu an. Beyaz renginden nefret etmem için yeterli bir sebepti.

Ana Kraliçe Yeun'dan tutun saray çamaşırcısına kadar, herkes beyaz hanbok giymişti. Hiç kimsede gösterişli takılar yoktu, hatta takı bile yoktu. Bugün herkes eşitti. Tüm kadınlar dört sıra halinde arka arkaya duruyordu, metrelerce ötemizde prensler ve politikacılar vardı. Aramızdaki boşluğu ise tahtaların üzerine bırakılan Merhum Kral'ın cansız bedeni dolduruyordu.

Birazdan yeni Kral Nam Joon ayine önderlik yapacak ve sonra da tahtaları ateşe verecekti.

Parmaklarımı çekiştirmeyi bırakıp baş rahibin yanında duran Veliaht Prens Nam Joon'a baktım. Kıpkırmızı gözleri metrelerece uzaktan fark edilecek cinstendi. Baş rahibin yakması için eline tutuşturduğu meşale titriyordu, tıpkı ayakta zor duran bedeni gibi. Günlerdir bu haldeydi.

Ne hissettiğini bilemesem de empati kurmaya çalışıyordum. Babasını kaybetmişti ve bunun acısını unutamadan omuzlarına koca bir ülkenin sorumluluğu bırakılmıştı. Ne kadar korktuğu belliydi. Endişeleri vardı. Prens Nam Joon Joseon'u yönetmek için hazır değildi, Kral olmak için hazır değldi.

Her şey aniden gelişmişti. Günler önce biri bunları yaşayacağımızı söylese inanmazdım. Zamanı değil, Kral gayet sağlıklı ve askerler tarafından çok sıkı korunuyor, kimse buna cesaret edemez derdim.

Ama öyle olmamıştı. Jungkook'un dediğine göre Merhum Kral'ın çok güvendiği ve yaptığı tüm seyahatlerde ona eşlik eden Komutan Jee Yang hainlerden biriydi. Festival gecesi onun tarafında olan askerleri sözde göz kulak olmak için Merhum Kral'ın olduğu tarafta görevlendirmişti. Komutan Jee Yang asıl suikastçiler geldiğinde Kral yandaşları engel olmasın diye festival alanını kendi askerleriyle doldurmuştu.

Düşündükçe kanım donuyordu. Böyle bir planı tek başına yapabileceğini sanmıyordum. Arkasında sağlam birileri var, yani en azından ben öyle düşünüyordum. Anlamadığım şey, Komutan Jee Yang yıllar boyunca koruduğu ve sadık kaldığı Kral'a neden böyle bir şey yaptı? Nasıl bir kazanç elde edebilirdi ki bu durumda?

Bilinmezlikler içerisindeydim. Çok sorum vardı ve hiçbirine cevap bulamamak beni deli ediyordu.

Veliaht Prens Nam Joon meşaleyi yaktıktan sonra küçük adımlar atarak Merhum Kral'ın cansız bedenine ilerledi. Boştaki elini yüzüne götürdüğünde ağladığını anlamıştım. Bu görüntü canımı yakıyordu.
Alt dudağımı dişleyip bakışlarımın odağını değiştirdim. Biraz daha bakarsam kendimi tutamayacağımı biliyordum.

Gözüm bu sefer metrelerce uzağımda olan Prens eşime takıldı. Jungkook ifadesiz yüzünde tek mimik oynatmıyor ve tam karşısına yani Merhum Kral'ın cansız bedenine bakıyordu. Bir yanında Prens Tae Hyung, bir yanında da Prens Ho Seok vardı. İç çekip ona bakmaya devam ettim. Üzülüyordu ama bunu dışarıya asla ama asla hissettirmiyordu. Bu da sarayda Buz Prens olarak anılmasına sebep oluyordu.

Sağ tarafımdan gelen sesle yanımdaki bedene, Jisoo'ya baktım. Ellerini dudaklarına örtmüş, hıçkırıklarını bastırmaya çalışıyordu. Bir hafta içerisinde erimişti. Günler sonra onu ilk defa görüyordum. Kimseyle konuşmak istemiyor ve kimseyi odasına almıyordu. Yoo Ahn ona yemek götürsede yemiyordu. Prens Nam Joon bunu fark ettiğinde Jisoo ile kendisi ilgileneceğini söylemişti.

kingdom of joseon, rskHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin