Bölüm 2

4.3K 150 11
                                    

Otobüse bindiğimden beri o gözlere takılı kalmıştım. Bir göz rengi nasıl bu kadar koyulaşabilirdi? Olanları aklımdan silmeye çalıştığımda boş otobüste ayakta gittiğimi fark ettim. Duraklara baktım. 2 durak sonra inecektim. Otobüsten inerken yağmurun yağmasıyla önceden bu kadar ıslanmış olmama rağmen neden üşümemiş olmama hayret ettim. Tüm bu ıslanma mevzusunda hiç üşümemiştim. Fakat şimdi bütün bedenim titriyordu. Hızlı adımlarla eve yürümeye başladım.

Anahtarımı çıkarıp kapıyı açtım ve içeri girdim. Annesi sofra hazırlarken buldum ve arkadan sarıldım.

''Hoşgeldin kızım.''

''Hoş buldum da senin neyin var?''

''Yok bişeyim neden sordun?''

''Var bişeyler anne, anlat.''

Sıkıntıyla ofladı. Ellerimden tutup salona götürdü. Beni oturtup içeri gitti. Salondan doğru kafamı uzatıp baktım. Elinde bir kaç faturayla döndü. 

''Bunlara yetişemiyorum. Sorun bu. Günlük çalışmakla olmuyor, her zaman iş olmuyor biliyorsun. Artık kendime doğru düzgün bir iş bulmam lazım. Bugün gazete de ş ilanlarına bakarken bir iş buldum. Temizlikçi. Yatılı arıyorlar ama ikna edebilirsem seni de yanıma alacağım.''

''Anne-''

''İlya, lütfen. Böyle olmaz kızım, yarın bir gün elektiğimizi suyumuzu kesecekler ozaman naparız?'' Yavaşça yanına yaklaştım. Ve anneme sarıldım. Saçlarıma doğru uzanıp okşarken 'Meleğim benim' diye seviyordu beni. Sonra da omuzlarımdan tutup bakarak: 

''Bu ne hal kız böyle kedi yavrusuna dönmüşsün. Hadi hemen banyoya, elini yüzünü yıka üstünü başını değiştir.''

''Anne başımı değiştirme şansım olsa hala bu şekilde mi gezerim?'' diyip espri yeteneğimi konuşturduğum da numaradan terliğini çıkarıp:

''Dil de pabuç kadar!'' diyince arkama bakmadan kaçtım. EE ne demişler: ''Yemek buldun ye, dayak buldun kaç!''

****************************

Sabah kalktığımda annem yoktu. Daha da kötüsü ateşler içinde yanıyordum. Telefonumu bulmaya çalışıp annemi aradım fakat meşgule verdi. Boşverip tekrar yatağa gömüldüm. Çalan telefonumun zil sesine küfür ederek kalktım. Arayanın annem olduunu görünce hemen açtım:

''Alo İlya, işe alındım hem de seni de kabul ettiler. Nasıl mutluyum anlatamam. Üstelik bu ev, çok güzel. Yarın bir kokteyl düzenliyorlarmış. Şanslıyım ki acil ihtiyaçları olduğu için her şeyi kabul ettiler. Hadi sana adresi tarif edeyimde gel.''

''Gelebileceğimi pek sanmıyorum anne.''

''İlya! Noldu sana? Bu ses ne böyle?''

''Anne ben çok kötü hastayım. Ateşim var.'' derken neredeyse tekrar uyumak üzereydim. Annem bana bir dakika dedikten sonra gelemeyeceğini söylemek için patrona haber vermeye gitmiş olmalıydı. Arkadan garip sesler geliyordu. Tam olarak anlayamasam da:

''Oldu bi de şoförlük yapalım.''

''Gerçekten böyle bir şeye gerek yok. Ben kızımı yalnız bırakamam. Kusura bakmayın.''

''Mine Hanım! 1 saniye, ne olur bırakmayın işi, bu saatten sonra kimseyi bulamayız.''

Ne? Annem işi mi bırakacaktı? Tam konuşacağım sırada yine aynı ses:

''Bunu bir daha asla yapmam. İlk ve son. Adresi alayım?''

Daha sonra annemin sesi geldi:

''İlya, şimdi bir beyefendi gelip seni alacak. Hazırlan yavrum tamam mı? Aman dikkat et.''

''Tamam anne.'' diyip kapadım. Kendimi dünyayı kurtarıyormuşum düşüncesine inandırarak yataktan kalktım. Ne? Anca böyle kalkabiliyorum. Üzerime kazaklarımdan birini ve altıma da taytlarımdan birini geçirip ayağa kalktım. Evet, yataktan yeni kalktım çünkü bu soğukta yatağın içinde giyinmek daha cazip. 

Çalan kapı sesiyle kapıya doğru ilerlerken başım hafiften dönerken kapının yanındaki masaya tutunmaya çalıştım. Fakat elimin kaymasıyla annemin en sevdiği vazoyu kırmıştım. Zaten gözlerim kapanmadan önce duyduğum son ses vazonun kırılma sesi oldu. 

EKİN'DEN

Kapıya doğru ilerlerken hala söyleniyordum. Hizmetçinin kızını evinden alıyordum, söylenmeyeyip ne yapacaktım? Kapıya geldikten sonra adresi tekrar kontrol ettim. Gerçi Merso'nun navigasyonu yanılmazdı ama yine de kontrol ettim. Evet, Merso. Arabamın markası Mercedes olduğu için kısaltıp bu ismi taktım. Ve, yine evet, arabama aşığım!

Kapıya geldiğim de içeriden birşeylerin kırılma sesi geldi. Kaşlarım çatılırken ağzımdan: ''İlya?'' diye bir soru çıktı. Belki de kız sakardı. Kapıyı çaldım. Hayır hırsız değilim,eheh. Şaka. Cevap gelmeyince bir de tıklattım. Yine cevap gelmeyince var gücümle tekmeyi kapıya bastım. Zaten kapı demir olduğu için kolaylıkla açılmıştı. Kapıyı itince gözlerim direk koridorda, odanın çıkışında yatan kıza takıldı. Koşarak yanına gittim. Saçları gözünün önüne gelmişti ve başının yanı kanıyordu. Galiba vazonun üstüne düşmüştü. 

Saçları gözünün önünden çekince öylece bakakaldım. Bu o kızdı. O gün bana laf atıp yanına gidince benden kaçıp otobüse binen kızdı. 

Demek adı İlya'ydı.. 

Uzun yazmaya çalıştım ama nasıl oldu bilmiyorum. Lütfen fikirlerinizi söyleyin yorumlarınızı bekliyorum :)

RENK Serisi 1- Aşkın Rengi MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin