Bölüm 34

2.1K 91 18
                                    

Hohohoh, bir günde iki bölüm! Her gün yeni bölüm atan bir ben varım, kıymetimi bilin :)) Yorumlarınızı eksik etmeyin, Multimedia: İlya

---

Tam bir haftadır, Derin'lerde kalıyordum. Annem artık beni eve çağırmaktan yılmıştı. Fakat daha fazla rahatsızlık vermemek için bugün o eve dönecektim. 

Bir hafta içersinde, Ekin'i ne kadar görmezden gelmeye çalışsam da, şarkı yarışması için yaptığımız provalarda yine bir arada oluyorduk, ve ben her defasında zor yutkunuyordum. Boğazım düğümleniyordu. 

Yine bir hafta içerisinde Anıl ve Ekin'in kavga ettiğini öğrenmiş, Anıl'a baya kızmış, Ekin'inde o gün kü halinin nedenini anlamıştım. Her ne kadar gidip barış dediysem de beni dinlememişti. Ve beni yalnız bırakmamıştı. Buse, Anıl ve Egemen sürekli etrafımdaydı. Caner ve tabiiki Selin ise onu teselli ediyorlardı. Son dersten önceki tenefüste bizim sınıftan olan Hayal yanıma gelip ders notlarını istdi. Kabul edip beraber öğretmenler odasındaki fotokobi makinesinin yanına giderken, koridorda Selin ve Ekin'i görmüştüm. Ekin öylece konuşurken beni görünce yüzüne ilk günlerdeki çapkın gülümsemesini yerleştirip Selin'i belinden tuttuğu gibi kendine bastırdı, ve öpmeye başladı. Onları görmemle elimdeki kağıtlar yere düşerken yutkundum. 

''Artık dayanamayacağım.'' diyip sınıfa koştum. Eşyalarımı hızla toplaydıktan sonra Anıl kolumdan tutup nereye gittiğimi sordu:

''Gidiyorum!''

''Nereye?''

''Cehennemin dibine Anıl!'' 

''İlya bekle!'' 

''Bırak!'' diyip kolumu ondan kurtardım. Koridorda beni gören Hayal yanıma gelip:

''Seninle bir şey konuşmam lazım.'' dedi. 

''Şimdi değil Hayal. İnan hiç sırası değil.'' diyip hiç yapmadığım bir şeyi yaparak onu ittim ve yoluma devam ettim. Nereye gittiğimi bilmiyordum, sadece biraz yalnız kalmaya ihtiyacım vardı.

Ben; İlya Aygen. Yıllar önce babası tarafından terk edilmiş bir kızdım. Bana Ekin gibilerin yokluğu koymazdı. Ben yıllarca anaokulunda, ilkokulda babalarını bekleyen arkadaşlarımı gördükçe, annemin yokluğunu daha bir arardım. Daha sıkı sarılırdım. Bana başımda masal okuyan bir babam olmadığı için, Barış'lara gider, Barış'ın abilerinden bana masal okumalarını isterdim. Orada uyurdum çoğu zaman. Ya da karanlıktan korktuğumda, annemi uykusundan uyandırmamak için ayıcığıma sarılıp ağlayan bir kızdım ben. Daha o zamanlarda beni korkutacak ve üzecek şeylerle başa çıkmıştım.

Şimdi de çıkabilirdim. Sahile vardığımda, kulaklığımı çıkarıp kayalıklardan birine oturdum. Kendimi hüzünlendirip, depresyona sokacak şeyler tabikide açacaktım. Bu yüzden Tripkolik'den Bu muydu bizim bitmez aşkımız? şarkısını açacaktım. ŞAKA YAPTIM. O şarkı onun muydu onu bile bilmiyordum ama fena fikir de değildi.

Bu fikirden cayıp Emre Aydın listemden rastgele bir şarkı açtım. Ve bilin bakalım ne çıktı? Otobüste Ekin'in gitarla çalıp benimle söylediği şarkı; Afilli Yalnızlık..

---

Afilli Yalnız'lıkla başlayan maceram Ahmet Kaya-Söyle ile devam ederken havanın karardığının farkına varmıştım. Sorun, saatin 22'a gelmesiydi. Tamam bir ara uyumuş olabilirdim, belki yarım saat.. Tamam  1 saat. Tamam, tamam, tam olarak 4 saat uyumuştum. O saat dilimi bana yarım saat gibi geldiğinden saati fark etmemiştim ve şimdi tabiri caizse: sıçmıştım.

Toparlanıp arkamı döndüm ve yoldan geçen Ekin ve Caner'i görmemle duraksadım. Yamuk yumuk yürüyen Ekin'i gördüğümde konuştuğu şeyleri duymak için biraz daha yaklaşıp çalılığın arkasına saklandım.

RENK Serisi 1- Aşkın Rengi MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin