"Çünkü ben kendimleydim. Çünkü umutlarım benimleydi. Ve ben umutlarımla bir aradayken, gece her zaman içimdeydi..."
Güneşin yüzüme "uyan" dercesine sıcağını vurmasıyla gözlerimi açtım, ama açtığım gibi hızla kapattım. Güneş tam karşıdan doğmuş bütün yüzümü ışıkla kaplamıştı. Uzandığım çimenlikte yavaşça doğruldum ve karşıya baktım, kasabaya... Yepyeni bir hayat kurmak için oldukça mükemmel bir yer gibiydi... Bir süre daha orada oturup kasabayı seyrettim. Ardından da kalkıp toz olmuş üstümü çırptım (olabildiğince.)
Yaklaşık 3-4 saat yürüyüşün ardından görüş alanıma giren kasaba tabelasıyla içim kıpır kıpır oldu istemsizce. Bu tabela görüp görebileceğim en güzel yazıya sahipti. "Şeb ve Kamer Kasabası". O kadar mükemmeldi ki... Sanki bu kasaba geleceğimi biliyor gibi ismimi bu kasaba ayarlamış gibiydi... Bu eşsiz tabelaya bakakaldıktan sonra kasabanın içine doğru yürümeye başladım. Bizim kasabamızın aksine biraz daha küçük ve tatlıydı... İnsanlar sürekli oradan oraya ilerliyorlardı... Kıyafetleri de bizimkilere pek benzemiyordu. Oldukça ilginçti... Kasabanın içine biraz daha girdikten sonra günlerdir cebimde durup hiçbir işe yaramayan bir kaç metalik parayı kullanma vaktimin geldiğini düşündüm. Ucuz yiyecekler sattığını düşündüğüm bir dükkana doğru ilerliyordum ki arkadan birinin bana seslendiğini fark ettim.
"Hey, merhaba." Arkamı döndüğümde benimle aynı boylarda, kehribar rengi gözlü, alımlı bir kız duruyordu. Oldukça samimi bir gülüşle bana bakıyordu. Bir an dönüp arkama baktım, benimle konuşup konuşmadığını anlamak için. Ve evet, benimle konuşuyordu.
"Merhaba?" Gireceğim dükkandan biraz daha uzaklaşarak kıza yaklaştım.
"Bu kasabada daha önce seni hiç görmedim, yeni misin?" Bunu nasıl anlamıştı?
"E... evet. Çok mu belli oluyor?" Küçük bir tebessüm etti.
"Hayır, yüzden değil. Bu kasabadaki herkesi tanırım. Zaten çok büyük bir yer değil. Seni daha önce hiç görmedim burada." Biraz tedirgin olsam da ben de ona olabilecek en sıcak şekilde tebessüm ettim.
"İsmin ne?" derken bir yandan da bana doğru elini uzatmıştı.
"Mehir, Mehir Leyal. Sen?" Elini tuttum, aşağı yukarı salladık.
"İsmin kasabamızla çok uyumlu." Küçük bir gülüşmenin ardından devam etti. "Ben de Bergüzar, Bergüzar Bahir. Memnun oldum." İçim pek rahat olmasa da en içten gülümsemeyle ben de ona karşılık verdim.
"Ben de memnun oldum." Tokalaşma ve tanışma faslının bittiğini umarak dükkana dönüyordum ki beni durdurdu.
"Yeni geldiğine göre sanırım bu dükkana girebilecek kadar zengin değilsindir." Dükkanın tabelasını bir kez daha inceledim. Solmuş kırmızı dikdörtgen bir tabelaydı ve üstünde "KurrAbİyyE" yazıyordu. Ne kadar pahalı olabilirdi ki?
"Burası pahalı bir yere benzemiyor ki..." Bana burada yeni olduğumu çok bariz belli ettiğimi söyler gibi baktı.
"İnsanları dış görünüşüne göre yargılamaman gerektiği gibi tabelaları da yargılamamalısın. Burası kasabanın en iyi kurabiyecilerinden. Ve çok eski bir mekandır. Dolayısıyla pek de ucuz olduğu söylenemez. Elebette kurabiyeleri her kuruşunu hak ediyor ancak sana uygun olduğunu sanmıyorum."
"Peki nereden yemek alabilirim uygun fiyata?" Kehribar rengi gözleri beni içine doğru çekiyordu adeta.
"Bizim dükkanımız buraya nazaran daha uygundur. Ayrıca sana para ödetecek de değilim." Mahcup olmuştum, bir yandan da birazcık müşteri çekme çabası olduğunu düşünüyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Parçası
Ficção Adolescentebabasının intikamının sonucunu ağır bir şekilde ödeyen Mehir, işlemediği bir cinayetten hapse atılmış masumiyetinin ortaya çıkacağı günü bekliyordu... Ama sadece beklemek zorundaydı çünkü böyle bir şey olmayacaktı... "Ben, 1 kişinin öldüğü cin...