1.Bölüm

1K 495 557
                                    




Merhaba, bu bölümün pek heyecanlı olmadığının farkındayım ama daha geçiş bölümleri olduğu için maalesef böyle. Bu kurgu da, başka bir kurgu bile çıkarabilecek bir sürü olay var ve bunu ilerleyen bölümlerde çok iyi göreceksiniz.

Umarım sabırla okursunuz...

Ölümün ne demek olduğunu ilk yedi yaşımda annemin ölümü ile öğrenmiştim. Annem, ölmeden önce ölüm denilen şey benim için sadece bir kelimeden ibaretti. İnsanın yaşamadan hiçbir şeyi bilip anlamayacağını fark etmiştim. Ölümün ve acının ne olduğunu öğrendiğim ilk gün babam beni istememiş ve işkenceleri ile bana kötülüğün de ne demek olduğunu öğretmişti. Küçük yaşımda birçok şeyin aslında ne anlama geldiğini acı bir şekilde keşfetmiştim ve bir yalnızlık kuyusuna itilmiştim.

Bir gün babamdan yine dayak yemiş bir şekil de evimizin bahçesinde yere oturmuş ağlarken gözümün önünde bir el belirmişti. Kafamı merakla kaldırdığım ve Aras'ın yüzünü gördüğümde hissettiğim duyguları hala dün gibi hatırlıyorum. Yerden kalkmam için bana uzatılan o el karanlığımdaki umut ışığı olmuştu. Kırgın ve yalnız çocuklar, kendilerine uzatan her ele kolay güvenirlerdi. Ben de o ele hiç sorgulamadan, hiç bırakmamak için sımsıkı tutunmuştum. Belki de Aras için anlamsız olan o an benim için bir umudun başlangıcı olmuştu. Artık yalnız, çaresiz ve umutsuz değildim.

Şimdi o elin sahibi bir aydır hayatımda yoktu, annem gibi oda benden alınmıştı ve beni tutan o el gittiğinde ben, çıkarıldığım o karanlık kuyunun içine sert bir şekilde geri çakılmıştım. Hem de öyle bir şekilde çakılmıştım ki içimdeki her bir zerre acı çekiyordu.

Aras'ın karşıma çıktığı ilk günden sonra bir daha hiç ayrılmamıştık. Beni kendi evine götürmüş amcasına durumu anlatmıştı ve onlarla yaşamamı istediği söylemişti. Küçükken bile dik başlıydı ve hep kendi dediğinin olmasını inatla isterdi. Ömer amca ya çok iyi biri olduğundan ya da abisinin ölümünden sonra ona hatıra kalan yeğenini kıramadığından beni kabul etmişti. Bir süre onların evinde yaşamış on yedi yaşında da kendi evimize çıkmıştık.

Babam ise bu süreçte benden kurtulduğu için çok mutluydu. Evden ayrılmamdan hemen sonra evlenmişti ve yeni ailesi ile mutlu bir hayat sürüyordu. Amerika'da yaşayan büyükbabam ve babaannem olmasa evden gitmemi beklemeden beni sokağa atacağına emindim. Aile bağlarına çok önem veren büyükbabamlar eğer bu durumu bilselerdi büyük ihtimalle babamı bütün mirastan menederlerdi. Bazen babaannemlere gidip her şeyi anlatmayı düşünüyordum fakat huzurla yaşayan yaşlı iki insanı, huzursuz etmek en son isteyeceğim şeydi. Yani babamın tek yaptığı şey hesabıma para yatırmak ve şirketin her ay kredi kartlarımı ödemesini sağlamaktı.

"Aren Eray Asır" Emre'nin sesi ile düşüncelerim sıyrıldım ve bana uzattığı telefonu almak için yanına doğru ilerledim.

"Haluk Asır'ın en büyük oğlu, 22 yaşında ve üniversite son senesi ama hangi bölümde okuduğunu öğrenemedim" konuşan bu sefer Ela olmuştu. Ben Emre'nin elindeki telefonu alıp ekrandaki fotoğrafa bakarken yatağıma oturdu ve valize koymak için seçtiğim kıyafetleri incelemeye başladı.

"Okuldaki kızlardan öğrenmeye çalıştım ama Eray'ın adını duyduktan sonra kuduz köpek gibi saylarını akıtıp ne kadar yakışıklı, zengin ve kaslı olduğundan bahsediyorlar. Çocuğun parasına ve fiziksel özelliklerine o kadar takmışlar ki yaşını bile zar zor öğrendim inanabiliyor musunuz?" dedi Ela ve gözlerini devirdi.

"Bu arada resimdeki erkeklerle kardeş denilebilecek kadar yakınmış hatta söylenene göre bir sürü pis işi birlikte yapıyorlarmış. Kızlar ise son bir aydır yanlarındaymış o yüzden çok önem verdiğini sanmam" Telefon ekranındaki fotoğrafa baktığımda altı kişilik bir grup okul bahçesinde durmuş sohbet ediyorlardı. Büyük ihtimalle Emre ve Ela'yı hakkında bilgi öğrensinler diye gönderdiğim zaman çektikleri bir fotoğraftı.

OKYANUSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin