Bu bölümü silip tekrar yüklediğim için en başları aynı ama sonrasında bir sürü şey ekledim. Umarım diğer attığımda okuyanlarda yeni okumuş gibi okurlar. Zaten ilk attığımda 800 kelimeyken şimdi 1827 kelime yanı anlayacağınız bir sürü şey ekledim.
Lütfen okuduktan sonra ve vote ve yorum yapmadan gitmeyelim
Bide 100 vote ve 100 yorum sınırı koyuyorum artık.
İyi okumalar...
Suyun dibindeymiş gibi boğuluyorum. Bir şekilde uyarılıyorum belki de ama suyun altında, kulaklarım tıkanmış, gözlerim açılmıyor ve bilincim yavaş yavaş yok oluyor. Görmüyorum, duymuyorum ve anlamıyorum.
Sadece çıkmak için debeleniyor, debelendikçe daha da dibe batıyorum. Hatta belki de başka eller tarafından çekiliyorum ruhumun, karanlıklarını anımsatan o dibe.
Ekmek kırıntısı kadar olan o umudum ile acının içindeki ruhumu yaşatmaya çalışıyor, doğruyu yanlışı bilmeden kurtulmaya çalışıyorum. Zaten doğrunun, yanlışında bir önemi yok artık. Birbirlerine karışmışlardı ve onları ayıran o ince çizgi, artık hayatımda yoktu.
Eray, önümdeki bedenini yavaş bana döndürüp sorgulayan gözlerini gözlerimle buluşturdu. Resmen gözleri ile beni sorguya çekiyor ve sadece bakarak benden cevaplar almaya çalışıyordu hatta alıyordu da sanki.
Parmak üzerindeki ayaklarımı temkinlince yere bastım.
"Sana, neden güveneyim?" buz gibi sesi sessizliği bir bıçak gibi kesti.
Bir anda kim olduğum, neden burada olduğum gerçekleri soğuk su gibi yüzüme çarpmışçasına kendime geldim.
Omuzlarımı dikleştirdim ve hafifçe gülümsedim. Gerçek düşüncelerimi gizleyecek olan koca, karanlık bir perdeyi önüme çektim ve en az onun kadar boş gözlerle ona baktım.
Ruhumun ezildiği enkazın kırıntılarını topladım ve önüme bir duvar ördüm. Ne kadar sağlamdı orası tartışılır.
" Benim, yüzümden Alev'in kolu kırılmadı mı? Benim, yüzümden zor duruma düşüyorsanız bunu, telefi eden ben, olmalıyım" belki de bugünkü ağzımdan çıkan en mantıklı cümle buydu.
Hiç bilmediğim bir işe, balıklama atlamam kesinlikle akıl karı değildi fakat bu onun hakkında bir şeyler öğrenmem için çok büyük bir fırsattı. Ayağıma gelen hiçbir fırsatı da tepemezdim.
Gerçi beni, babasının gönderdiğini ve onu takip ettiğimi düşünürken bana, güvenmesi de büyük tezatlık olurdu.
"Tamam" duyduğum kelimeye inanamamıştım ama bunu belli etmeden gözlerine bakmaya devam ettiğim.
Aynı boş gözelerle birbirimize bakarken aslında gerçek düşüncelerimizi bir sır gibi saklıyorduk. Şuan kesinlikle ikimizde umursamaz durumda değildik. O, merak ediyor, sorguluyordu ben, ise son derece tedirgindim. Fakat bunu, ikimiz dışındaki hiç kimsenin göremediğine emindim.
"Eray, saçmalama" sarışın çocuk yine sinirle öne atıldığında bıkkınlıkla bakışlarımı Eray'dan alıp ona çevirdim.
Gerçekten derdi sadece işlerini bozma ihtimalim miydi? Hiç sanmıyorum. Bu, öfkenin ve sinirin sebebi neydi anlamdıramıyordum ama sadece işten ibaret olmadığına eminim.
"Ne zamandan beri kararım sorgulanıyor Ozan?" Eray'ın otoriter sesi kulaklarıma ulaşırken sonunda sarışın çocuğun adının Ozan olduğunu öğrenebilmiştim.
Ozan, bir şey söylemek için dudaklarını araladı ama sonra vazgeçip geri kapattı. Benden, nefret ettiğini hiç çekinmeden yüzüme vuran bakışlarını bir an bana döndürdükten sonra sinirle arkasını dönüp, çekip giderken ismini bilmediğim diğer çocuk bana doğru ilerledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OKYANUS
Teen Fictionİntikam için yola çıkan genç kız, bilinmezliğin serin ve derin sularında çırpınırken karşısına çıkıcak kötülükleri ve ihanetleri o zamanlar hayal bile edemezdi. Sevdiği herkes bir yalancı, bildiği her şey yanlış ve güvendiği herkes onu ,sırtından bı...