Mila sorularına cevap bekliyordu ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu. Kerem bir sigara yakmış gökyüzüne bakıyordu. Cenk ise kafasını yine ellerinin arasına almış düşünceli bir şekilde yere bakıyordu. Yıllardır tanıdığı bu iki kişiyi artık tanıyamıyordu. Şuan ikiside ona çok yabancıydı. Mila artık dayanamayarak döndü ve
"Tam olarak neyi bekliyoruz?" dedi. Sonra cevap vermelerini beklemeden
"Çok sıkıldım ben beklemekten." diye ekledi.
Kerem sigarasından bir duman çekti ve "Dolunayı bekliyoruz." dedi. Ama sesi kesik kesik çıkmıştı.Mila ilk başta sigaranın zararlarına bağlasa da bunu bir kaç saniye sonra Kerem'in dolunay olmasını hiç istemediğini anladı. Mila delicesine merak ediyordu neler olduğunu. Ama bir yandan da öğrenmek istemiyordu. Çünkü öğrenirse her şeyin daha karışık bir hal alacağını biliyordu.
"Başlayabiliriz." dedi Kerem Cenk'e dönerek.
Cenk kafasını kaldırıp gökyüzüne baktığında Ay'ı bulutlardan sıyrılmış bir şekilde gördü. "İçeri girebiliriz." dedi hemen ardından yutkundu o da istemiyordu sanki ama zorundaydı.
"Mila, seni içeride göreceğin şeyler için uyarmalıyım. Sakin ol ve bize güven." dedi Kerem Mila'nın koluna girmişti bu sırada.
Mila bir şey demek için ağzını açmıştı ama ne diyeceğini bilmiyordu. Ne ile karşı karşıya olduğunu niye ona bu kadar sakin ve çocuk gibi davrandıklarını. Sadece başını sallamakla yetindi ve önden giden Cenk'i takip etmeye başladılar.
Peribacasının içine girdiler her yer karanlıktı Cenk cebinde ki feneri çıkartıp açıtığında önlerini görebilecek kadar ışıkları olmuştu. Normal bir peribacasından farklı olarak bu peribacasının aşağı doğru merdivenleri vardı. O merdivenleri inmeye başladılar. Mila etrafında ki duvarlara bakıyordu. Kiminde resimler kiminde yazılar vardı. Bir resimde bir insan başka bir insanın önünde diz çökmüştü. Ayakta duran diz çökeni kutsuyor gibiydi. Resimler birbirlerine benziyodu ama hepsinin farklı şeyler anlatmaya çalıştığı kesindi. Merdivenler bittiğinde tünel gibi bir yere gelmişlerdi ama çok dardı burası. Ancak tek sıra halinde gidebilirlerdi. Öyle de yaptılar. Cenk yine önde Mila orta da Kerem ise arkadaydı. Mila yürürken duvarlara dokunmaya başladı. Ve hissetiği şey Pamir'in evinde eline aldığı kitapta hissetiği şey ile aynıydı. Garipti tarif edemiyordu. Korkunç gibiydi ama haz vericiydi. Kerem Mila'nın kulağına yanaştı ve
"Gücü hissedebiliyor musun?" dedi.
Mila bunu beklemediğinden irkilmişti. Kerem'e döndü ve
"Hissettiğim şey ne bilmiyorum ama değişik bir şekilde bana haz veriyor." dedi.
"Bahsettiğim şey tam olarak bu." dedi Kerem.
Bir süre yürüdükten sonra tekrar merdiven gibi bir yere gelmişlerdi. Ama burası farklıydı. Işıklandırmalıydı. Sarı ışıklar vardı bazı yerlerde. Gittikleri yol dardı ama kenarlarda geniş odalar vardı. Oraya bir insan neredeyse sığabilecekken yürüdükleri yol daracıktı. Hatta bazı yerlerde çömelmek zorunda kalıyorlardı.
"Neresi burası? Nereye gidiyoruz?" dedi Mila etrafa göz gezdirirken.
"Derinkuyu Yeraltı Şehri'ndeyiz şuan." dedi Cenk.
"Ama nasıl biz o peribacasından buraya nasıl geldik?"
"Kapadokya sırlarla dolu bir şehir Mila. Yer altı tünelleri, şehirleri, gizli sığınakları o kadar fazla ki şehrin bir ucundan öbür ucuna kadar gidebilirsin." dedi Cenk bu sefer sırıtıyordu.
"Arkeolaglar neden keşfetmedi o zaman bu peribacasından buraya geçiş olduğunu? Ya da buradan başka bir yere geçiş olduğunu?" dedi Mila Cenk'in tezini çürütmek istercesine.
"Mila insanlar öğrenmeleri gerektiği kadar şeyleri öğrenmeliler. Bu yüzden bazı tedbiler alırız ve öğrenmemelerini sağlarız." dedi Cenk. Sonra Mila'nın cevap vermesini beklemeden tekrar söze başladı.
"Hazır konuya girmişken artık anlatabilirim. Öncelikle -İnsanlar derken siz insan değil misiniz?- adlı soruna istinaden evet. Biz insan değiliz biz cadıyız. Sen de cadısın ama daha güçlü olanımız." dedi. Yürümeye hala devam ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AWARE
FantasyYalanlarla kurulu dünyada gerçekleri yaşadığına inanan. Ama tüm gerçeklerinin bir yalan olduğunu öğrenen. Yaşadığı hayatları sürekli unutmakla cezalandırılmış bir kız. Gerçeklerle arasının çok iyi olduğunu sanan ama gerçekliğin ne olduğunu dahi...