"Beni yenemezsin kardeşim. At binmede senden her zaman daha iyiyimdir biliyorsun." dedi kardeşine siyah atın üzerinde olan Pamir. Yemyeşil ağaçların arasından hızla geçerken burnuna dolan toprak kokusu ona huzur veriyordu.
"Seni hiçbir zaman yenmek gibi bir çabam olmadı abi. Ben sadece doğru olanı yapma taraftarıydım." dedi diğer atın üzerindeki kumral adam. Pamir'in biraz arkasında olduğu için o da bağırmıştı. Fakat bu yeterli olmamıştı sesi yavaş yavaş uzaklaşıyordu. Buharlaşan bir su damlacığı gibi kardeşi yok olup gözden kayboldu.
Pamir kardeşinin söylediği bu cümleyi anlayamamıştı. Arkasına baktı ve kardeşini arıyordu. Ama yoktu.
"Daha yeni buradaydın. Neredesin?" diye bağırdı atın üzerinden etrafa göz gezdirerek. At gittikçe hızlanıyordu.
Atıyla hızla koşarken kendini bir anda yerde uyurken buldu. Biri onu uyandırmaya çalışıyordu. Ses çok tanıdıktı ve güzel bir tınıya sahipti.
"Bayım iyi misiniz?" dedi o ses artık sesi ayırt edebiliyordu. "Hey beni duyuyor musun? Nefes alıyorsun, ölmüş olamazsın. Galiba bayıldın." dedi o güzel sese sahip kız.
Uyanmayan ve kolu kanayan adama hafifçe vurmayı amaçlarken kendini tutamayıp sert bir tokat atmıştı. Bunun için utandığını belli edercesine yanakları kızarmıştı. Ama başarılı olmuştu çünkü yerde yatan adam gözünü açmıştı.
Pamir gözünü açıp karşısında duran yeşil gözlü kıza baktı. Sonra etrafına, ormandaydı ama atı yoktu. Kardeşi de. Tekrar bakışlarını yeşil gözlü kıza çevirerek.
"Siz...?" dedi Pamir soru sormak istemişti ama devamını getiremeden kız söze girdi. Zaten Pamir'de devamını getirebilecek bir vaziyette değildi.
"Ben, yan köyde yaşayan bir kızım Bayım. Ot toplamaya çıkmıştım fakat yerde yatan sizi gördüm. Başta uyuduğunuzu zannetsem de..." gözleri Pamir'in kanayan koluna kaydı ve sonrasında tekrar Pamir'e bakarak devam etti. "Kolunuzu gördüğümde bu fikirden vazgeçtim. İyi misiniz? Kolunuz çok acıyor mu?"
Pamir şok olmuş biçimde kıza bakarken burnuna o güzel her zaman aşina olduğu koku doldu. Uzun kumral saçlara sahipti kız. Yeşil gözleri ise içinde bu cıvıltılı ormanı barındıryodurdu sanki. Gülüşü ise insanın içini ısıtıcak kadar sıcak ve samimiydi. Çok güzel değildi ama çok duruydu, masumdu. Boğazını temizledi cevap vermek için hazırlandı. Tam ağzını açmıştı ki bir anda boğulduğunı hissetti. Bir şey onu boğuyordu. Onu boğan kız değildi karşısında o gülümsüyordu. Görmüyor muydu yoksa onun boğulduğunu?
Pamir irkilerek uyandığında nefes nefese kalmıştı. Uzun süredir ilk defa ölebileceğini hissetmişti. Gördüğü rüyayı düşündü. Başta hatırlayamadı. Her şey karmaşıktı. Hatırlayabilmek için kafasını kaldırdığında karşısında duvara yaslanmış bir şekikde
Kollarını göğsünde birleştirip onu izleyen Gökhan'ı gördü ve korkuyla bir küfür savurdu."Rüya mı gördün? Yoksa korktun mu?" dedi Gökhan alayla gülerek.
"Sen mi yaptın yoksa?" dedi Pamir. Sert bakışlarıyla Gökhan'ı öldürebilirdi.
Gökhan şaşkınlıkla Pamir'e baktı. Gülüşü silinmişti "Neyi ben mi yaptım?" dedi.
"Rüyayı görmemi sen mi sağladın?" dedi Pamir.
"Rüya gördürmek mi? Sen iyice kafayı yedin. Ben sana nasıl rüya gördüreyim. Beren ile karıştırdın galiba. Hem hakikatten ne gördün rüyanda. İlk defa seni bu kadar içten gülümserken gördüm." dedi Gökhan, duvardan uzaklaşıp Pamir'e yaklaşarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AWARE
FantasyYalanlarla kurulu dünyada gerçekleri yaşadığına inanan. Ama tüm gerçeklerinin bir yalan olduğunu öğrenen. Yaşadığı hayatları sürekli unutmakla cezalandırılmış bir kız. Gerçeklerle arasının çok iyi olduğunu sanan ama gerçekliğin ne olduğunu dahi...