On ikinci bölüm

13 2 0
                                    

Okulun kapısından içeri girip lanet merdivenleri çıktım. Koridorda yine insan yığını vardı. Gözüm istemsizce Emre'yi aradı ama bulamadım. Sınıfıma girerken Helin'le göz göze geldim. Kendi gibi boş arkadaşlarıyla gülüyordu. Beni görünce sınıfıma doğru yürüdü. Bende sınıftan içeri girerek çantamı sırama bıraktım. Arkamdaydı. Yüzüm ona dönük olmadığından sırtımı iterek:

"Sen kimsin! Ne sanıyorsun kendini ? Hahaha sen korkağın tekisin!" Yüzüne doğru döndüm. Bu sözlerini gevşek ağzını yayarak söylüyordu. Öfkemi asla kontrol edemezdim. Sağ elimle çenesine yumruğu geçirdim. Elim duvara vurmuş gibi acıyordu. Ama şuan umrumda bile değildi. Çenesinin kırılmamasına dua etmeliydi. Herkes şaşkın gözlerle bize bakıyordu. Onun kendini toplamasını beklemeden duvara yaslayıp boğazına yapıştım. Gözleri kocaman açılmıştı. Bunu beklemiyor olmalıydı. Nefesi kesiliyordu. Sesim boğazımı yırtacak kadar sert çıkıyordu:

"Ben kimim biliyor musun?" Dedim gülerek. Boğazı hâlâ ellerimdeydi. İki eliylede ellerimi tutmuş kocaman olmuş gözleriyle boğazını kurtarmaya çalışıyordu. Boğazını biraz daha sıkarak "Bilmek ister misin?" Diye sordum. Ağlıyordu. Hayır anlamında kafasını iki yana salladı. Kalabalığın arasından:

"Bade! Çık dışarı!" diye bağıran müdüre doğru döndüm. Bu adamı seviyordum. İyiydi. Beni de çok iyi tanırdı kendisi. Helin'in boğazını bıraktım. Hızla öksürüyordu. Boğazını tutarak:

"Sen delirmişsin! Ölüyordum! " dedi. Ağlıyordu. Haklıydı. Müdür hâlâ bana:

"Bade sana çık dışarı dedim!" Sesi oldukça sertti. Kapıya doğru giderken kalabalığın arasında bana çattığı kaşlarıyla bakan Emre'yi gördüm. Hiç aldırmadan Müdür'ün odasına çıktım. Müdür kapıyı hızla çarpıp takım elbisesini düzelterek koltuğuna oturdu. Tehditkâr surat ifadesiyle:

"Burası bir okul! Burda öğrenmek için varsınız birbirinizi boğazlamak için değil! Kaç yaşına gelmişsin hâlâ bunu idrak edememişsin! Ya arkadaşına bir şey olsaydı? O zaman ne yapacaktın? " Gözlerini büyüterek pişmanlığımı arıyordu."Aileni buraya bekliyorum! Hemen yarın! Sen tekrar yapan öğrencilerdensin değil mi ?" Kafasını sallıyordu. Boğazıma bir şey takılmış sanki dikenli tellerle etrafı çevrilmişti.

"Özür dilerim. Ama-" konuşmama izin vermedi.

"Aileni bekliyorum!" Ellerini birbirine kenetlemiş bana bakıyordu.

"Ailem gelemez." Dedim. Bana bu sefer de boş gözlerle bakıyordu. "Lütfen bu son kez, birdaha asla olmayacak. Olursa zaten atarsınız." Nasıl söz vereceğimi de bilmiyordum. Ama ailemi çağırmasını da istemiyordum. O zaman evde ki sorun daha da fazla olacaktı. Ellerini birbirinden ayırarak:

"Arkadaşın şikayetçi olmazsa, bakarız." Dedi. Nöbetçi öğenciyi çağırarak Helin'i çağırmasını söyledi. Bu kız hiç akıllanmıyordu. Ağlamaktan gözleri şişmişti. Bir an kendime kızdım. Neden yapmıştım ki bunu? Kaybetmiştim işte kendimi. O hep aynı yüz ifadesiyle bakıyordu bana.
Müdür:

"Neden kavga ettiniz?" Diye Helin'e sordu. Bana sormamıştı. Helin olanları tam tersi anlatmıştı. O an pişmanlığım yerini tebriğe bırakmıştı. Ben yalan olduğunu söyleyince de bizim sınıftan olayları gören birini çağırması için nöbetçiyi gönderdi. Helin'e baktığımda neden boğarak öldürmediğimi düşündüm. Ama bana birdaha yaklaşamayacağına emindim. Kapı çaldı. Arkamı dönüp baktığımda gelen kişinin Ayşe olduğunu gördüm. Ah dostum ! İyi ki benim dostumdu. Ayşe olanları bire bir anlatmış, beni de tanımadığını söylemişti. Bunu Müdür'ün şüphe duymaması için yapmıştı. Müdür Ayşeyi odasından gönderdi. Helin'e ve bana:

"Bir daha ikinizi de karşımda görmek istemiyorum! Sonucunda üzülen siz olursunuz!" Dedi. Gidin anlamında elini kapıya doğru sallamıştı. Helin'e neden yalan söylediği için kızmamıştı ki? Ben önden çıkmak için hızlı adımlarla kapıya doğru ilerlerken:

"Bade sen kal." Dedi. Karşısındaki koltuğu göstererek oturmamı istedi. Helin odadan çıkınca:

"Aileni tanıt." Dedi. Elinde ki bir kaç kağıdı düzenliyor sorunun cevabını bekliyordu. Bu soru karşısında şaşırmıştım. Ne anlatabilirdim ki ? Gözüme 'evet' anlamında bakıyordu. Yere bakarak:

"Annem, babam ve benden bir yaş büyük abim Efe var." Kafamı kaldırıp Müdür'ün yüzüne baktığımda devam etmemi bekliyordu. "Babam avukat." Bir kaşı havada konuşan beni pür dikkat dinliyordu. İnanmamış gibiydi. Bir avukatın çocuğu böyle olabilir miydi? Bu soruyu kendine soruyor olmalıydı. Devam ettim. "Annem muhasebeci. Ama bir iki yıldır çalışmıyor." Dedim ve sustum. Böyle bir aileden bunu beklemiyor olmalıydı. Annem işe benim yüzümden gitmiyordu. Son bir kaç yıldır sinir nöbetlerim vardı. Tenefüs zili çalmıştı. Zaten anlatmam gerekenler de bu kadardı. Ailemi tanıtmıştım. Müdür anlatacaklarımın bittiğini anlayınca, geriye doğru yaslanarak:

"Ailen bu durumunu biliyor mu?" Dedi. 'Evet' anlamında kafamı salladım. O da kafasını öne doğru sallamış sonra "Onları çağırmamamı sana kızacakları için mi istemedin?" Gayet anlamıştı beni.

"Evet." Dedim. Bu durumuma acımıştım. İşaret parmağını bana doğru sallayarak:

"Bir daha böyle bir şey olursa affetmem!" Dedi. Kafamı salladım. Eliyle gitmemi işaret edince hiç bir şey demeden odadan çıktım. Sınıfa girip ön sıradaki Ayşe'ye minnetle teşekkür ederek gülümsedim. Sırama geçip kafamı iki kolumun arasına koydum.

Çıkışta Ayşe'nin işi olduğu için yanlız gitmek istediğini söyledi. Bende hiç bir şey demeden yoluma devam ettim. Eve geldiğimde direk yatağıma girip uyudum.

Ölümün Ayıramadığı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin