On üçüncü bölüm

5 2 0
                                    

Emre'nin bir anda bana bu kadar yakın olmasına inanamıyordum. Onu her görüşümde göğsümde oluşan o hissi seviyordum. Bana dokunmuş, saçlarımı koklamıştı. Bunları düşünürken okulun merdivenlerini çıkıyordum. Sınıfıma gireceğim sırada tam karşımda olan not masasına baktım. Helin Emre'nin yanında oturuyordu. Emre beni farkedince yerinden kalktı. Helin de yerinden kalkıp bana doğru yaklaştı:

"Emre'yi tanıyor musun?" Diye aptalca sırıttı. Sanki dün ellerimde olan onun boğazı değilmiş gibi davranıyordu. Çenesinin sol köşesinde büyük bir morluk ve boğazı üzerinden zaman geçmiş olmasına rağmen hâlâ kırmızıydı. Beyaz teni bunu gayet net gösteriyordu. Ben susmuş ikisine baktığım sırada devam etti. "Emre benim sevgilim." Dedi. O an başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissettim. Boğazımı saran diken hissiyle Emre'ye baktığımda Helin'in kolunu tutmuş sıkıyordu. Daha fazla konuşmasını istemiyor olmalıydı. Gözlerim dolmuş, kendimi zor tutuyordum. Hiç bir şey demeden sınıfa girdim. Bir kaç dakika sonra da biyoloji hocası derse girdi.
Ellerim titriyor, ağlamamak için kendimi zor tuttuyordum. Çantamı alıp sıramdan kapıya doğru hızlı adımlarla yürüyüp sınıftan çıktım. Zor tuttuğum göz yaşlarım artık firar etmişti. Hızlı adımlarla merdiveni inip bahçeye çıktım. Antreman yapan öğrenciler dışında bahçede kimse yoktu. Banklardan birine oturup göz yaşlarımı sildim. Burda ağlamak istemiyordum. Eve kadar kendimi tutmalıydım. Helin'i öldürmek istiyordum. Kıskanmıyordum ama elbette güzeldi. Yalan söyleyemem uzun sarı saçları, açık kahve gözleri, ince dudakları ve küçük uyumlu burnu bile açık teniyle onu cazip kılıyordu. Ona karşı nefretimin de güzelliğiyle alakası yoktu. Onun noksanı karakteriydi. Yalanları kusuruydu. Bir kaç dakika daha oturduktan sonra zil çalmıştı. Kafamı ellerimin arasına koymuş yeri seyrediyordum. Ayşe bana doğru yürüyor, daha yanıma varmadan:

"İyi misin ? Keşke aniden çıkmasaydın notunu kırıcak." Diyerek söyleniyordu. Kafamı kaldırıp karşımda dikilen Ayşe'ye:

"Şuan konuşmak istemiyorum." dedim. Bana sinirle bakarak ellerini bacaklarına vurdu:

"Tamam." Dedi. Bana kızmış olmalıydı. O giderken bende çantamı alıp arkasından okul binasının içine girdim. Merdivenler de oturup ağlamak istiyordum. Bayılana kadar ağlamak. Hâlâ çıktığım merdivenlerden karşı sınıfa Emre'nin sınıfına bakıyordum. Yoktu. Sınıfıma geçip kafamı sıraya bıraktığım çantamın üstüne koydum. Biraz uyumamda hiç bir sakınca yok dedim kendi kendime.

Çıkış zili yarım saat önce çalmış olmalıydı ki sınıfta kimsenin sesi yoktu. Uyuya kalmıştım. Sıradan kalkmamla yan sırada oturan Emre'yle göz göze geldim. Bizim sınıfta, benim yan sıramda ne işi vardı. Zil de çalmış herkes evine gitmişti. Benim uyanmamı mı beklemişti? Kalbim yine patavatsızca atıyordu. Gözlerimi gözlerinden ayırıp, çantamı alıp gitmek için döndüm. Aniden oturduğu sıradan kalkıp elini çantamın üstüne koyup diğer eliylede kolumu tuttu:

"Bade." Dedi. Tekrar kolumu tutan Emre'ye döndüm. Neden hâlâ benimle uğraşıyordu ki ? Helin'e aitti işte. Kolumu elinden çekerek:

"Ne var!" dedim. Ellerim titriyordu. Karşısında güçlü olamıyordum. İçimden neşeli şarkıların nakaratlarını bile en acıklı şekilde mırıldanıyordum. Gözlerimden yaş gelmemesi için kendime yalvarırken bana doğru biraz daha yaklaştı. Ben bir adım geri çekilerek:

"Sevgiline vurduğum için özür mü bekliyorsun?" Bu soruyu nefretle söylemiştim. Kafasını öne doğru eğmiş gülüyordu. Ben hâlâ ciddi bir ifadeyle:

"Benden uzak dur!" Diye bir anda asılan yüzüne bakarak söyledim. Ah keşke dokunabilseydim o hayaranlıkla baktığım yüzüne. Bana kızmış olmalıydı ki çattığı kaşlarıyla bana baktı. Elinin altında olan çantamı alıp hızla sınıftan çıktım. Bahçede bir kaç kişi vardı.
Yavaş adımlarla eve doğru ilerledim. Anahtarımla kapıyı açtıktan sonra odama geçip yatağıma sırt üstü uzandım. Gözlerimdeki yaşlar artık kendini bırakmıştı. Ne bahtsız kızdım ben. Şansım hiç mi yoktu? Hiç mi mutlu olmayacaktım? Kendimi bırakıp gitmek istiyordum. Bir yandan bunları düşünüyor bir yandan da tavanı seyrederek ağlıyordum. Odamın kapısı çalmıştı. Göz yaşlarımı silerek uzandığım yerden doğrulup oturdum:

"Gel." Dedim. Sesim ağladığım için titrek çıkmıştı. Kapı aralandı. Babam bir adım atarak odamın kapısını kapatıp yanıma doğru gelip oturdu. Ağladığımı anlamaması için yüzümü aşağı doğru eğmiştim. Babam sıcakkanlı sesiyle:

"Hep burda böyle uzanacak mısın?" Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda hafif anlına düşmüş siyah saçları, koyu büyük gözleri ve otuzbeş yaşının verdiği tecrübeyle bana bakıyordu. 'Evet' anlamında kafamı salladım. Konuşmak istemiyordum. Babam devam etti:

"Derslerin nasıl?" Merakla soruyordu. Bu soruyu hiç özlememiştim. Kafamı tekrar önüme eğerek:

"Aynı." Dedim. Babam kesinlikle başka bir şey konuşmak için gelmişti. Konuyu da okula çevirdiğine göre Müdür beyle konuşmuş olmalıydı. Ben bunu düşünürken babam bana sarılmıştı. Bende ona sarıldım. Şuan tam kafam göğsündeyken ağlamak çok isterdim. Babam kısık çıkan sesiyle:

"Arkadaşını boğduğunda gerçekten öldürmek istedin mi?" Diye sorunca sesinden çekindiğini fark ettim. Babama yalan söylemeyecektim. Gayet soğuk bir sesle:

"İsteseydim bunu yapardım baba." Babamın konuşmasını beklemeden devam ettim "Benden uzak durması için yaptım. Sadece korkutmak istedim." Babam avukat olduğundan yalan söyleyip söylemediğimi kestirebilirdi. Hâlâ susan babama "Sana herşeyi anlattılar mı?" Diye sorunca babam derin bir nefes vererek:

"Müdür Bey dün aradı beni." Biraz sustuktan sonra tekrar konuşmaya devam etti." Bir Avukatın kızı nasıl böyle olur diye sordu bana." Babam bunu söylerken üzgün bir hâl almıştı. Ben ise cevap vermeye çekiniyordum. Babam tekrar konuşmaya başladı. "Yarın beni okula bekliyor." Dedi. Babamın gelmesini istemiyordum. Ondan utandığım için değil de tüm hocaların bu soruyu düşüneceklerini bildiğimden gelmesini istemiyordum. Kafamı babamın göğsünden kaldırıp beline sardığım kollarımı ayırarak babamın gözlerine baktım. Bana düşünceli gözlerle bakıyordu. Sesimi zorlayarak:

"Kimseden özür dilemek zorunda değilsin baba." Dedim. Hâlâ gözlerime bakıyordu. Ayağa kalkarak:

"Şimdi uyu. Yarın beraber okula gidicez." Dedi. Gelmeye kararlıydı. Kafamı sallayarak ayağa kalktım. karşımda duran babama sarıldım. Babamda bana sarılınca bir süre öyle durduktan sonra babam çenesine gelen başımı öperek:

"İyi geceler." Dedi. Kollarını benden ayırdı. Bende iyi geceler diledikten sonra babam odadan çıkıp gitti. İyi bir adamdı babam. Ona layık olmadığım için sevmiyordum. Tekrar yatağıma uzandım. Yorgana sarılarak uyumaya başladım.

Ölümün Ayıramadığı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin