On sekizinci bölüm

8 1 0
                                    

Okula gitmek için hazırlandım. Ayakkabılarımıda giyinip merdivenleri indim. Arabada beni süzen babama:

"Günaydın" dedim. Babam eliyle işaret ederek:

"Atla hadi." Arabayla gitmek istemiyordum ama hiç bir şey demeden 'tamam' anlamında kafamı salladım. Ön koltuğa oturdum. Sol kolumu görmemesi için kollarımı birbirine bağladım. Babam bugün sinirli gibiydi. Ya da bana karşı böyleydi. Kafamı cama doğru yaslayarak yolu izlemeye başladım. Babam:

"Dün anneni yanlış anladın." Annem dün olanları hemen söylemişti. Kafamı yasladığım camdan kaldırarak babama çattığım kaşlarla bakıyordum:

"Hiç kimseye zarar vermem! Küçücük bir çocuğada zarar verecek biri değilim! Baba! Sizden nefret ediyorum! Beni sen böyle duygusuz yaptın! Sen!" Ağlamak üzereydim. Okulun kapısında durmuştuk. Arabadan inerken kapıyı çok sert kapattım. Okulun bahçesindeki herkes bana bakıyordu. Eminim ordan soytarı gibi gözüküyordum. Üst sınıflardan iki çoçuk ıslık çalarak onlara bakmamı bekliyordu. Okulun binasından içeri girerek merdivenleri çıktım. Emre yine aynı yerindeydi. Yanındaki Helin'le gülüyorlardı. Geri kalan merdivenleride çıkarak sınıfıma doğru yürüdüm. Helin arkamdan gelerek bana sesleniyordu:

"Oo kimler gelmiş!" Elleriyle beni alkışlıyordu. Boyu benden bir kaç santim kısaydı. Kendimi zor zapt ediyordum. Emre de yanına gelmişti. Sessizce yürümeye devam ettim. Helin koşarak kolumu tutmuş:

"Aa sen hep böyle somurtacak mısın?" Neden uğraşıyordu ki benimle? Bir kere zor kurtulmuştu elimden. Şimdi neden hâlâ kaşınıyordu? Kolumu tutan elini kavrayıp ters çevirdim. Öbür eliyle "yapma! Tamam! Allah'ın belası!" Yalvarıyordu resmen. Emre'de kapıdan bizi izliyordu. Tüm sınıf bize bakıyordu. Olayın büyüyüp babamın aranmasını istemiyordum. Elini bıraktım. Helin elini tutmuş buruşturduğu yüzüyle bana bakıyordu. Benden bir kaç adım uzaklaşmıştı. Ona biraz daha yaklaşarak kısık bir sesle:

"Benden uzak dur! Yoksa seni boğarım! Bunu yaparım!" Dedim. Helin çattığı kaşlarıyla korkusunu gizleyemiyordu. Bana işaret parmağını sallayarak:

"Sende ondan uzak duracaksın!" Emre'den bahsediyordu. Hiç bir şey demeden sırama doğru ilerledim. Helin bana bakan Emre'nin kolunu tutarak sınıflarına doğru gittiler. Helin'in dediğini yapacaktım. Emre'den uzaklaşacaktım. En iyisi buydu. Sanki benim mi olacaktı? Bugün Ayşe'de gelmemişti. Kafamı sıraya koyarak gözlerimi kapattım.

Zil çalıyordu. Teneffüs olmalıydı ama herkes çantasını alarak çıkıyordu. Yani okul bitmiş, ben yeni uyanıyordum(!) Gözlerimi ovuşturdum. Çantamı alarak merdivenleri inmeye başladım. Sabah bana ıslık çalanlardan biri:

"Selam bebeğim!" Dedi. Merdivenleri inerken ona bakmıyordum bile. Sadece kafamı salladım. Giriş kapıda bizi izleyen Emre'ye baktım. Kaşlarını çatmış yanımdaki çocuğa bakıyordu. Bende yanımdaki çocuğa bakınca çocuğun sarı saçları, açık mavi gözleri vardı. Ciddiyetsizdi. Hızlıca evin yolunu tuttum. Eve varınca çantamda olan anahtarımla kapıyı açtım. Odamın kapısını açmamla bağırmam bir olmuştu! Resmen odamdaki eşyalar alt üst edilmişti. Eve hırsız mı girmişti? Hızlıca diğer odalara da baktım. Hepsi derli topluydu. Annem ya da babam odamı bu hale getirmiş olmalıydı. Evin her yerini aradım ama annem de evde yoktu. Aklıma dolabımdaki gizli çekmece gelmişti. Koşarak oraya baktım. Onun anahtarını bulamamış. Hâlâ yerindeydi. Ağlayarak tüm odayı topladım. Bunu cidden annem ya da babam mi yapmıştı? Neden böyle yapmışlardı ki? Ne aramışlardı? Yatağıma oturup ağlarken dış kapının sesi gelmişti. Gidip bakınca annem ve babamdı. Market alışverişi yapmışlardı. Ne kadar sakin bir gün! Sâkin bir tavırla babama:

Ölümün Ayıramadığı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin