On Yedinci bölüm

9 1 0
                                    

Güneş açık olan camdan tam suratıma vuruyordu. Gözümü açmamla kapatmam bir oldu. Kahkaha atarak yataktan kalktım. Bugün gerçekten çok mutluydum. Dolabın aynasından kendime bakınca dün kıyafetlerimi çıkarmadan uyuduğumu fark ettim. Üzerimdeki tişörtle Emre'ye ilk kez sarılmıştım. Bu tişört benim için değerli olmalıydı. Kardolabımın alt bölmesinde kilidi olan bir çekmece vardı. Bu çekmecede benim için önemli olan bir kaç şey vardı. Ailemin beni yedi yaşımda yurda bırakırken taktığım toka ve hayatımda ilk kez birinci sınıfta aldığım takdir belgesi vardı. Şimdi de bu tişört olacaktı. Tişörtü çekmeceye koyup kilitledim. Anahtarıda katlı kıyafetlerin arasına koyduktan sonra banyoya geçip bir duş aldım. Kıyafetlerimi de giydinkten sonra mis gibi kokuların geldiği mutfağa gittim. Annem ve babam oturmuş beraber çay içiyorlardı. Tarçınlı kek yapmıştı. Çok güzel görünüyordu. Bir bardak çay doldurup karşılarına oturdum. Babam keki göstererek:

"Güzel olmuş mu?" Diye sordu ki daha yememiştim. Bir dilim keki elime aldım. İçimde bir şüpe oluşmuştu. İçimdeki sesi dinleyecektim. İşte iyice delirdim. Babam hâlâ yememi bekliyorken keki geri bıraktım. Bana bakan anneme:

"Eline sağlık. Çok güzel olmuş." Dedim. Annem gülümsüyordu. Babam ağzındakileri bitirdikten sonra:

"Bugün misafirimiz gelecek." Dedi. Misafir falan sevmem, insan görmek en son isteyeceğim şey. "Benim iş arkadaşım. Çok tatlı bir adamdır." Dedi. Eminim çok tatlıdır(!) Bir şey demeden babamın gözlerine bakıyordum. Babam çayından bir yudum aldıktan sonra "Bugün de arkadaşın Ayşe'yle buluşacak mısın?" Diye soruyordu. Ayşe'yle hiç buluşmamıştım. Sadece Emre'yle bankta gece yarısına kadar oturuyordum. Şimdi neden bunu soruyordu ki ? Emre'yi mi öğrenmişti? Ne cevap vereceğimi kestiremedim. En iyisi net bir şey söylememekti. Cevap bekleyen babama:

"Bilmiyorum. Akşam buluşacağız." Dedim. Babam gülümseyerek:

"Misafirlerimiz de birazdan burda olacak." Misafirler hakkında soru sormamı ya da bir şeyler söylememi bekliyordu. Hiç bir şey demeden masadan kalkıp odama doğru gittim. Zil çalmıştı. Misafirler gelmiş olmalıydı. Kimseyle tanışmayacaktım. Masadaki resim kalemimi elime aldım. Resim çizmek iyi gelebilirdi. Kalemi ve defteri alıp halıma oturdum. Ne çizeceğime de karar veremiyordum. Aslında Emre'yi çizmek istiyordum. İnce kahve rengi kaşlarını, kahve gözlerini, küçük burnunu ve kahve dudaklarını çizdim. Heyecanlanmıştım. Onu görünce her duyguyu yaşıyordum. Korku, heyecan, sevgi, acı, üzüntü, nefret. Nefret'i neden hissettiğimi bende bilmiyorum ama onu kıskanıyor gibiyim. Yani sürekli benimle kalsın istiyorum. Bana ait olsun. Sadece benim. Bunları düşünürken aralık olan kapımın ordan bana bakan 5-6 yaşında ki kızı görünce irkildim. Beni korkutmuştu. Sarı saçlarını iki örgü yapmış, kocaman mavi gözleri merakla suratıma bakıyordu. Kaşlarımı çatarak:

"Annenin yanına git!" Dedim. Yanıma gelmesini istemiyordum. Şaşkın bir ifadeyle bana bakıyordu. Kalkıp ona doğru gidince hiç kıpırdamadı. Sadece yüzümü inceliyordu. Belkide korkmuştu. Kapıyı suratına kapatıp biraz bekledim. Gitmesini istiyordum. Kapıyı tekrar açtığımda gitmemişti. Ne istiyordu? Eğilip içeriye gelmesi için ona elimi uzattığımda boynuma sarıldı. Gerçekten çok tatlı bir kızdı. Onu kucağıma alıp kapıyı kapattım. Az önce oturduğum halının üstüne oturdum. Onu da yanıma oturttum. Merakla bana bakıyordu. Resim kalemimi eline verince çizdiğim resmi karalamaya başladı. O karalamasa zaten ben yırtacaktım. Küçük kız kahkalar atıyor, eğleniyordu. Ne kadar da masum. Oynaması için ona boyalarıda verdim. Onu izlerken tam karşımda duran kapım hızla açıldı. Annem korkudan kocaman açtığı gözleriyle bana ve çocuğa bakıyordu. Cidden ona zarar vereceğimi mi düşünmüştü? Anneme nefretle bakıyordum. Nasıl böyle bir şey beklerdi benden? Katil miyim ben? Bir çocuğu incitecek kadar câni miyim? Annem neler düşündüğümü anlamış gibi:

Ölümün Ayıramadığı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin