Beşinci bölüm

16 2 0
                                    

Son zamanlarda eve geç gelmeye başlamıştım. Çocukluk arkadaşım 'Selma'yla' parklarda geziyor, oturuyorduk. Bana dertlerini anlatıyordu. Onun adına üzülüyordum. Benden anlatmamı bekleyince:

'geç oldu hadi kalk' diyordum. Ona güvenmediğimi düşünüyor olmalıydı. Haklıydı. Yolda bi ara:

'neden ben anlatıyorumda sen anlatmıyorsun' diye sitem ediyordu. Böyle sıkıcı konuşmalardan yüzüm yanıyordu.

Anlam veremiyordum. Hâlâ bana bakmakta olan gözlerine baktığımda oldukça ciddiydi. Boğazımın yanma hissiyle kısık çıkan sesim:

'Bak şuan bu saatte, gece olmasına rağmen dışardayım. Demek ki bende kimsenin umrunda değilim. Kimse merak etmiyor nerde olduğumu. ' dedim. Bana üzülüp acıyan gözler onda da vardı:

'Acıman için söylemedim. Sakın bana acıyıp, üzülme'
Çatık kaşlarımla bunu söylediğimde bana:

'Sana acımıyorum. Sadece üzüldüm.' dedi. Sinirlendim:

'Üzülmede!.' Dedim. Ona karşı çok şey söylemek istiyordum. Sadece:

'İyi geceler' dedim. Kafasını sallayıp

'Sanada' dedi.

Caddenin aşağısında olan evine doğru hızlı adımlarla yürüyordu. Kırılmıştı ama umrumda bile değildi. Bana acımasını ya da üzülmesini istemiyordum. Hâlâ onun gidişini izlerken kapımın önündeydim. Anahtarı takıp kapıyı açtığımda annem mutfakta babam da salondaydı. Ara holden geçmemle bi ara ikisiyle de göz göze geldim. Babam bana her zaman ki gibi bir sebep olmadığı halde sinirliydi. Odama geçip saate baktığımda 23:34 'tü. O zaman bu saatte gelmiş olmama sinirliydi. Benimle ilgilenmesini çok isterdim. Bütün gün naptığımı, nerde olduğumu bile hiç sormuyordu. Sadece işi önemli. Bunları düşündükçe sinirleniyordum. Bugün uyumakta istemiyordum.

Masadaki kağıda bir şeyler karalamaya başladım. Karaladıkça ağlıyordum. Kağıda iki göz çizdim. Fırçayla boyadım. Açık kahverengi iki gözdü bunlar. Duygusal olan yanım sığınmak istesede hırçın olan yanım da fırtınalar esiyordu. Hırçın olan yanım haklıydı. Bu yanımı sergileyecektim. İçerden sesler gelmeye başlayınca çizdiğim kağıdı masanın diğer tarafına koydum. Sol gözümden bir damla hızla aşağı süzülürken, ağlamamı durduramıyordum. Yarın okul vardı ve gözlerimin şişmesini istemiyordum. Gözlerimi kapatıp, derin bir nefes aldıktan sonra hayal ederek uyumaya çalıştım.

Okul saatinden biraz daha erken kalkmıştım. Bugün okula geç gidecektim. Geç gitmemin hiç bir sebebi yoktu. Biraz gezecek kafamı dinleyecek öyle gidecektim. Her günki saatte evden çıktım. Son bir haftadır evden çıkarken para almıyordum. Annem her zaman okul harçlığımı girişteki anahtar kutusuna koyuyordu. Bu sabah o kutuda biriken paramı alıp çıkmıştım. Yürürken ciğerime dolan hava hoşuma gidiyordu. Okulun aşağısında kalan yola girdim. Bizim okulun öğrencileri okula yetişmeye çalışıyordu. Gayet rahattım. Kulaklıkları takıp müzik dinlemeye başladım. Küçük bir gecekondu mahallesine gelmiştim. Sessizdi. Soldaki bakkala girip bir paket sigara aldım. Bütün gün yürüyüp, içmeye karar verdim. Sigara üzülmemi engelliyordu. Dumanının içimde dans edişini seviyordum. Yurüdükçe biten sigaramı tazeliyordum. Bir kaç saat sonra sigara paketi bitmiş, öksürük tutmuştu beni. Öksürdükçe gözlerimden yaş geliyordu. Gittikçe şiddetlenen öksürüğüm yerini boğazımdan gelen kanlara bırakmıştı. Yolun kenarında ki bi bakkala girip gozlerimle suyu arıyorken karşıdaki aynada kendime baktım. Yüzüm sararmış, gözlerim kızarmış, altlardaki morlukların içindeki damarlarım belirginleşmişti. Adam yüzüme garip bir ifadeyle bakıyordu. Su ve bir paket sigara daha alıp çıktım. Suyu biraz içtikten sonra yüzüme serptim. Bunu kendime ben yapıyordum. Üstüm tamamıyla sigara kokuyordu. Iki saat sonra iki paket sigara bitirmiştim. Midem bulanıyordu. Vücudum titriyor, başım dönüyordu. Biraz daha dolaştıktan sonra okulun yolunu tuttum. Hâlâ öksürüyordum. Kan tadı damağımdaydı. Okulun kapısının önündeki bekçiye hafif gülümsedikten sonra okul binasının içine girdim. Muhtemelen üç yada dördüncü dersin tenefüsüydü. Aşağı inenlerin yanından hızlı adımlarla yukarı doğru çıktım. Bizim sınıfın kapısının önünde bekleyen nöbetçi öğretmen kolumu tutup:

"Bade bu saatte mi geliyorsun?" diye sordu. Cevap verebilecek durumda değildim. Nefes alışlarım sıklaşıyordu. Sustuğumu görünce yavaşça burnunu bedenime doğru uzattı ve yüzünü eşkiterek:

"Sigara mı içtin?" dedi. Neden şaşırmıştı ki. O beni azarlarken koridordaki herkes bana bakıyordu. Ceketli çocukda ordaydı. sadece gözlerimi izliyordu. Tuhaftı. Herkes beni süzerken o sadece gözlerimi takip ediyordu. Karşısında azarlanırken durmak beni utandırmıyordu. Bu bendim sonuçta. Konuşan kadın öğretmeni dinlemiyordum. Aniden tüm sinirim gerilmişti. Kolumu çekerek:

"Bu sizi ilgilendirmez." dedim.
Sırama gidip oturmuştum ama bu seferde arkamdan gelmiş hâlâ azarlıyordu beni. Gururuna mı yediremiyordu anlayamıyordum. Sonunda dinlemediğimi anlamış olacak ki hakkımda 'terbiyesiz' kaanatine varmış. Sınıftan çıkmıştı. Sınıftaki herkes şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Aldırmadım, kafamı koyup uyudum. Sigara beni yıpratıyordu. Paramı bu zehire vermek de beni ayrı mutlu ediyordu.
Çıkış zilinde uyanmıştım. Çantamı o an ki sinirle hiç çıkarmamışım ki sırtımdaydı. Ayağa kalkıp kalabalığın biraz inmesini bekledim azalınca bende indim. Biri arkadan ayağıma vurmuştu. Umursamamıştım ki kulağıma eğilip:

"Pardon!" dediğinde yüzüne bile bakmadan kafamı sallamıştım. Arkamda ki hızlanıp önden yürüyünce ceketli çocuk olduğunu gördüm. Önemli değildi. Bakmamak için kendimle çelişiyordum. Bir süre sonra kadrajımdan da çıkmıştı zaten. Yine o mükemmel evime gelmiştim. Kimseyi görmek dahi istemiyordum ki salonda telefonuyla oynayan abime baktım. Oyun oynuyor olmalıydı ki gülüyordu. Onunda umrunda değildim tabikide. Mecbur yine uyuyacaktım. Hayal kurmak bile istemiyordum artık.

Ölümün Ayıramadığı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin