7 AY ÖNCE
Yemeğimi keşfederken onu yememek için direniyordum. Brokoliden nefret ederdim ve maalesef bugünün şanslı yemeği de brokoliydi. Belki tadı biraz düzelir diye umarak tuz atmak istedim. Masaya bir iki saniye göz gezdirdikten sonra tuzun annemin yanında olduğunu fark ettim. "Anne, tuzluğu uzatır mısın?" dediğimde annem içten bir şekilde gülümsedi ve tuzu bana uzattı "Al bakalım meleğim." Teşekkür edip tuzu aldığımda aklıma gelen soruyla anneme döndüm. "Anne neden her zaman bana meleğim diyorsun?" Annem tekrar samimi bir şekilde gülümsedi ve "Çünkü sen benim meleğimsin" dedi. İçimden sağol ya çok açıklayıcı oldu derken babam içeri girdi.
Annemi öptükten sonra yanıma gelerek yanağımı sıktı " Nabersin küçük canavar?" Başımı iyi anlamında salladım. Babam hızlıca masayı taradı ve memnuniyetsiz bir şekilde "Sinan ve Ecem nerede?" diye sordu. Annem çabucak cevap verdi." Sinan odasında, Ecem'de resim kursunda babası." Babam merdivenlerin oraya geçip abime seslendi ve tabiki abimden hiç çıt çıkmamıştı. Ardından geçti ve sofraya oturdu" Yemeyecek ise keyfi bilir paşamızın." dedikten sonra yemeğe başladı. Aradan birkaç dakika dahi geçmeden telefonu çalmaya başladı, babam başta meşgule atsa da arayan kimse baya ısrarcı biriydi. Sonunda dayanamayıp telefonu açtı.
Karşıdaki her ne söylüyordu bilmiyorum ama bu babamı kesinlikle çok sinirlendirmişti. Ellerini saçlarının arasından geçirdi ve karşıdaki kişiye bağırmaya başladı "Ne demek bütün mallara el konuldu. Sen farkında mısın orada ne kadarlık kazanç sağlayacaktık? Gerizekalı! Nasıl ifşa oldunuz?" son cümlesini daha sakin bir şekilde söylemişti ve ardından cevabı dinlemeye başladı. Karşıdaki her ne söylüyorsa babam sinirden kuduruyordu, adeta kıpkırmızı olmuştu. Birden tekrar bağırmaya başladığında irkildim, gözüm birkaç saniyeliğine de olsa anneme kapmıştı. Annem oldukça gergin görünüyordu hatta biraz da korkmuş. Babam bağırmaya devam ediyordu:" Serdar ben size o kadar parayı bunun için mi veriyorum. Ne demek biri bizi ihbar etmiş. Oğlum ben size dikkatli olun demiyor muyum?" sinirden telefonu yere fırlattığında telefon parçalara ayrıldı. Annem gayet sakin bir ses tonunda konuşmaya başladı " Hayatım, bir sorun mu var?" Babam annemin sorusunu duymazlıktan gelip ona döndü ve "Sen yaptın demi?" diye sordu tehditkar bir ses tonuyla. Sanki cevabı biliyor ama sadece emin olmak istiyordu. İçimden ne olur hayır desin diye dua ederken annemde gelecek yanıtı beklemeye başladım ama sesi çıkmıyordu başını yere eğmiş öylece bakıyordu. Olamazzz...
Babam hışımla annemin yanına gitti ve sorusunu daha sert bir şekilde tekrarladı "Sevim?!" Annem başını kaldırdı ve babamın gözlerinin içine baktı "Evet Taner!" Babam sinirden deliye dönmüştü masanın örtüsünü çekti ve her şeyi yere döktü. Kendini kontrol etmeye çalışıyor gibiydi. "Neden ha neden?" dedi hışımla. Annem sakinliğini koruyordu. "Yaptığınız şeyler insanlara zarar veriyor ve ben buna daha fazla göz yumamam."
Onlar birbirlerine bağırmaya devam ederken belki içimden yüz kere küsmesinler diye dua ediyordum. Sonuçta yarın doğum günümdü hatta saat 12'yi geçtiği için bugün de sayılabilirdi. Evet gece 12'de akşam yemeği yemek gibi bir huyumuz var. Ortam gergin olsun istemiyordum. Aklıma gelen düşünceyle tekrar düşünmeye başladım. Aşağı katta bu kadar kıyamet koparken bu Sinan zekisi ne yapıyordu acaba? Abi bir insan bu kadar mı gamsız olur?
Annemin kulağımın dibinde bağırmasıyla düşüncelerimden sıyrıldım. Babam annemi omuzlarından tutmuş sarsıyordu. Allah'ınız aşkına neydi ki mallar. Hızla yerimden kalktım ve babamın kollarından tuttum. Aniden bana döndü ve adeta kükredi "Sen karışma Açelya" bu sefer anneme döndü "O malların kaç lira olduğundan haberin var mı senin?" Annem umursamaz tavrını sürdüyordu. Sandalyesini itti ve hışımla ayağa kalktı "Umurumda değil Taner ben sana daha en başından bu işlerle uğraşma demiştim ama sen beni hiç dinlemedin. Hiç de pişman değilim bir daha olsa bir daha yaparım. Sen de benim gibi düzgün bir işte çalış!" Babamın yüzünde iğrenç bir sırıtış oluştu " Aptal kadın! Ne demek umurumda değil? Altmış beş milyon dolar nasıl umurunda olmaz bu hayatımdaki en iyi ihalelerden biriydi. Ayrıca senin çalıştığın gibi bir işte çalışsam sence böyle bir malikanede oturabilir miydik?" Annem doktordu, mesleğini çok severdi ve aynı zamanda da gurur duyardı.
İşlerin daha da bozulmasından korkarak Sinan'ı çağırmaya gittim. Tam ilk basamağa adımımı atmışken koridorda yankılanan tok gelen silah sesiyle olduğum yere çivilenmiştim. Düşündüğüm şey olmamasını dua ederek hızla mutfağa geri döndüm. Gözüme ilk takılan şey annemin yerde hareketsiz yatan cansız bedeni oldu. Gördüğüm manzara karşısında şok olmuştum. Bembeyaz halının saniyeler içinde kırmızıya boyanışını izledim. Gözyaşlarım gözlerime hücum ederken dudaklarımın arasında küçük bir hıçkırık çıktı. Nefretle babama baktım ve onunda bana baktığını fark ettim. Annemi öldürmüştü i-inanamıyorum. Hemen üstüne atladım ve ona var gücümle vurmaya başladım "Nasıl yaparsın ha nasıl yaparsın?" diye bağırırken tek hareketiyle beni kenara attı. Cam parçalarının arasına düşerken gözüm hala ondaydı. Hırsla ayağa kalktım.
Babam bir ileri bir geri yürüyordu. O esnada silahını masaya bırakmış olduğunu fark ettim. Aklıma gelen fikirle hemen silahı aldım ve babama doğrulttum. "Bana bak!" diye bağırdım. Umursamaz bir şekilde arkasını döndüğünde elimdeki silahı görmesiyle yüzüne hayret dolu bir ifade yayıldı ama bu ifade geldiği hızla geri gitmişti.
Ardından alaycı bir ses tonuyla"Beni vuracağına gerçekten inanmamı mı bekliyorsun? Ben senin babanım!" Son sözcüğe özellikle vurgu yapmıştı. Ellerimi saçlarımın arasından geçirdim, bu adam benimle dalga mı geçiyordu?! Silahın emliyetini açtım. Babam tedirgin olmuş gözüküyordu ama bu beni garip bir şekilde mutlu etmişti. Annemin cesedini gösterip "O da benim annemdi!" diye bağırdım ve devam ettim " Sen karını öldürebiliyorsan ben neden seni öldüre miyim?" diye sordum meydan okuyarak. Kaşları hafifçe yukarı kalktı ve ardından gülmeye başladı. Tamam kabul ediyorum bu kesinlikle beklediğim bir tepki değidi. "İşte benim kızım" dediğinde dikkatimi tekrar ona verdim.
Anlamaz bir şekilde ona bakarken konuşmaya devam etti" Sonunda içindeki karanlığı keşfettin. Ben öldüğümde gözüm arkada kalmaz artık." Hala anlamamıştım, acaba problem bende miydi? Gözlerimi ondan ayırmadan" Ne yeri, ne saçmalıyorsun sen?" dedim ve gelecek cevabı beklemeye başladım birkaç dakika düşündükten sonra konuşmaya başladı" Açelya açık konuşayım ben mafyayım. Ben öldüğümde yerime geçmen için seni uygun gördüm. Çocuklarım arasında en olgun ve mantıklı olanı sensin. Seni küçüklüğünden beri eğitiyordum zaten." Ne eğitmesi diye sorarcasına kaşlarımı kaldırdığımda devam etti " Tüm o dövüş eğitimlerine neden gittin sanıyorsun?" Duyduklarım karşısında ufak çaplı bir şok geçirdikten sonra parmağımı tetiğe götürüp silahı tekrar babama doğrulttum ve es soğuk ses tonumla konuşmaya başladım "Hmm.."dedim tehlikeli bir ses tonunda yüzüme yamuk bir gülümseme yayılmıştı "Ne güzel! O zaman işime bugün başlıyorum ha?!" Babam ne demeye çalıştığımı anladığında duyduklarını idrak etmek için birkaç saniye durakladı .Tam itiraz etmek için ağzını açtığı anda laflarını ağzına tıktım ve konuşmaya başladım: " Aaa... Merak etme babacım cehennemde ikimize de yetecek kadar yer var!" Ardından bir silah sesi daha duyuldu, burnuma gelen barut kokusunu asla unutamayacağımı biliyordum. Canım yanacaktı, canım ÇOK yanacaktı... Babamın cansız bedeni saniyeler içinde ayaklarımın dibine yığıldı. Ben o sırada ne mi yapıyordum ^^SADECE VE SADECE GÜLÜMSÜYORDUM^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melekler Ağlamaz
Teen Fiction"Hey" dedi. Yüzümü avuçlarının içine alarak"Melekler ağlamaz, unutun mu?" konuşurken bir yandan da gözyaşlarımı siliyordu " Ve sen benim küçük meleğim, sen asla ağlamayacaksın..." başımı kaldırıp ona baktığımda yüzündeki buruk tebessümü gördüm. Başı...