Soğuk hava yüzüme vurduğumda irkildiğimi hissettim. Ensemden aşağı doğru inen ürperti beni kendime getirmişti. O da neydi öyle!? Eve vardığımda saatin geç olmasına aldırmadan duşa girmeye karar verdim. Hem makyajımı çıkarmak duş almaktan daha üşendirici geliyordu hem de bu kadar alkol kokarken okula gidemezdim. Daha ilk günden pek de iyi bir imaj yaratacağımı düşünmüyordum. İlk olarak takılarımı çıkarmakla başlamıştım.
Ama bir eksiklik vardı sanki. Tuhaf diye geçirdim içimden. Hissedebiliyordum sanki. Aklıma gelen düşünceyle gözlerim korkuyla açıldı. Hadi canım, ne alaka demi!? Ama ya düşündüğüm gibiyse!? Elimi korkuyla boynuma götürdüğümde orada olmama ihtimalini düşünmek bile nefesimi kesiyordu. Cesaretimi toplamaya çalışıyordum, ellerim deli gibi titriyordu. Gözlerimi yumup boynumu yokladım.
Yoktu! Boynum bomboştu. Hayır, olamaz! İnanmak istemedim. Tekrar baktım, tekrar ve tekrar... Neredeydi bu? Kıyafetimin içine düşmüş olabileceğini düşünerek kıyafetleri didik didik ettim. Bulamıyordum. Barda düşürmüş olmalıydım. Aklıma başka bir ihtimal gelmiyordu. Sakin olmaya çalışıyordum ama ellerimin titremesine engel olamıyordum. Kesin o adamla çarpıştığımda düşmüştü. Dikkatsizliğime bir kez daha lanet edip hemen bara geri döndüm. Belki saatlerce aramıştım ama yoktu işte. Saati umursamadan Alp'i aradım. Telefonu ilk çalışta açmıştı. Konuşmasına fırsat vermeden söze başladım. Büyük ihtimalle bu huyuma çoktan alışmıştı. Panikten bağırıyordum "Alp! Bizim mekanlardan Midnight Barı hemen şuan kapatın. Bütün güvenlik kameralarına bakılsın. Bardan çıkanların üstü aransın. O gün barda olan herkesin listesini istiyorum. Hemen! Adamlar her tarafı arasınlar altın renginde, küçük, kalpli bir kolye bulacaksınız! Yarına elimde olmazsa gerisini sen düşün!" cevabını beklemeyerek telefonu suratına kapattım.
Kendime sakin olmam gerektiğini söylüyordum. Yüzlerce adam küçücük bir mekanda tek bir kolyeyi mi bulamayacaktı. Çok saçma! Böyle bir şey olamazdı. İmkansızdı, öyle olması gerekiyordu. Fısıltı halinde melekler ağlamaz, melekler ağlamaz, melekler ağlamaz... diye tekrar ediyordum. Bunun beni sakinleştirmesi gerekiyordu. Annemin benimle olması gerekiyordu. Ama fısıltılarım saniyeler içinde çığlıklara dönüşmüştü. Aynadaki yansımama gözüm takıldı. Ona ne kadar da benziyorum. Hırsımı alamayarak tüm gücümle aynaya yumruk attım. Paramparça olmuştu. Benim gibi... Yüzlerce parçadan kendime baktım. Dayanamıyordum. Yaşamayı hak etmiyordum. Yerdeki cam parçalarından birini alıp boynuma götürdüm. Bugün bu işkence sona erecekti. Ebediyennn... Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım "Canım yanıyor anne, özür dilerim ama yapamıy-" cümlemi tamamlayamadan hıçkırıklarım şiddetlenmişti. Bitecekti. Gülümsemeye çalıştım. Kurtuluyordum. Artık acı, nefret, özlem, üzüntü... olmayacaktı.
Camı boynuma götürdüm. Onu o kadar sıkıyordum ki eş zamanda zaten aynadan dolayı parçalanmış elim daha da kanıyordu. Umurumda mıydı? HAYIR! Camı yavaşça boynuma bastırmaya başladığımda kapı çaldı. Hizmetçim bu sefer kapımı çalsa da gir dememi beklememişti. Bir şeyi de düzgün yap be kadın! içeri girdiğinde donup kalmıştı. Kim bu görüntü karşısında şaşırmazdı? 18 yaşında bir genç kızın nasıl bir derdi olabilirdi ki?
Öfkeyle ona döndüğümde kekelemeye başladı "E-efendim b-ben şey işte b-ben sesler d-duydum. B-bir şeye ihtiyacınız v-var mı d-iye şey e-ettim-" Lafını kesip adeta kükredim "Şey etme canım sen! Yarın gelmene gerek yok! Şimdi de topla şuraları!" Kadının gözleri dolmuştu. Tahminen kırklarının başlarındaydı. Benden büyüklerle böyle konuşmak beni hiç memnun etmiyordu ama ben buydum. Olduğum kişiyi değiştiremezdim.
Alt kattaki banyoya girdim. Üstümdekileri çıkarmadan küveti buz gibi suyla doldurdum. Başta alışa alışa girmeyi düşünmüştüm ama bu su alışılacak gibi değildi. Umursamadan içine girdim. Donuyordum. Vücudum yavaş yavaş uyuşmaya başlayınca gözlerimi kapattım ve başımı küvetin kenarına yasladım. Bu his hoşuma gidiyordu. Sanki düşünmemi engelliyordu. Uykunun beni kollarına çektiğini hissediyordum. Ama burada uyuyamazdım. Musluğu tekrar açıp suyun yavaşça taşmasını izledim. Kanımla karışan suyun küvetten taşmasıyla beyaz parkeler ağır çekimde pembeye boyanmaya başlamıştı. Gülümsedim ama bu buruk bir gülümsemeydi. Aklıma annem gelmişti.
Artık soğuk suyun bir işe yaramadığına karar verip küvetten çıktım. Kayıp düşmemek için ekstra çaba sarf ediyordum. Yukarıda büyük ihtimalle hala odamı toplamak ile meşgul olan kadına seslendim. Bu kadın ışınlanıyordu galiba, hemen yanımda bitmişti. Şaşkınlığımı belli etmeden düz bir sesle hatta belki kibar bir şekilde banyoyu temizlemesini istedim. Başını mahcup bir edayla yukarı aşağı salladı. Neden bilmiyodum ama içimde ona karşı bir sempati uyanmıştı. Belki de Kanada'da yaşayan teyzeme çok benzediğindendir, bilmiyorum. Keşke anneme de benzeseydi diye geçirdim içimden istemsizce. Başımı sallayıp bu saçma düşüncemde kurtulmak istedim. Benzese bana ne faydası olurdu sanki!?
Gerginliği az da olsa azalmış gözüküyordu. "Adın ne?" diye sordum. Neden bilmiyorum ama merak etmiştim. "Sevgi efendim" diye yanıtladı tereddütlü bir sesle. İçimden gülümsedim. Hiç tadamadığım bir duygu... Ona döndüm yüzüm yine ifadesizdi "Yarın işine devam edebilirsin. Maaşına 2 kat zam yapılacak." Kadının gözlerinin mutlulukla parladığını gördüm. Kendim mutlu olmasam da en azından başkalarını mutlu etmek beni iyi hissettiriyordu. "Çok teşekkür ederim efendim. Beni gerçekten çok mahcup ettiniz" deyince kendimi utanmaktan alı koyamadım. Yaşı neredeyse benim iki katım olan bu kadın sanki ben ondan büyükmüşüm gibi davranıyordu. Yüzüne bakmadan "Önemli değil" dedim ve banyodan çıktım.
Odama geldiğimde her şeyin toplanmış olduğunu gördüm. Açıkçası şaşırmıştım. Sevgi teyze hızlı bir kadındı. Üstümdekileri kirli sepetine atıp yumuşacık pijamalarımı giydim.
(Açelya'nın pijaması)
Yatağa girmeden önce kolyeyi çıkarmak için elim boynuma gittiğinde yokluğunu hissetmemle elimi yanmışçasına boynumdan çektim. Kendimi anneme saygısızlık gibi hissetmekten alı koyamıyordum. Yarın bu his geçecek diye mırıldandım ve kendimi uykunun derin kollarına bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melekler Ağlamaz
Fiksi Remaja"Hey" dedi. Yüzümü avuçlarının içine alarak"Melekler ağlamaz, unutun mu?" konuşurken bir yandan da gözyaşlarımı siliyordu " Ve sen benim küçük meleğim, sen asla ağlamayacaksın..." başımı kaldırıp ona baktığımda yüzündeki buruk tebessümü gördüm. Başı...