/2/

81 4 2
                                    

     7 ay ne çabuk geçmişti. Onsuz 7 ay... Hayır babamdan bahsetmiyorum! Annemden bahsediyorum. Onu çok özlemiştim. Sevmesini, sarılışını, kokusunu, sesini ve hatta kızmasını bile...

     İlk bisiklete bindiğim zamanı hatırlıyorum... 7-8 yaşlarındaydım daha. Annem yanımdaydı o zamanlar bunun ne kadar büyük bir hediye olduğunun farkında değildim. 

     Sürmeye korkuyorum. Ama o sabırla beni cesaretlendirmeye çalışıyordu. Sözlerini dinledikçe içimdeki korku yerini heyecana bırakmıştı. Gaza gelip yokuşun tepesine geçmiş ve hızla aşağı doğru sürmeye başlamıştım. Sürerken bir yandan da bağırıyordum. "Anneeee... Annee!!! Bana bak. Bak, görüyor musun tek başıma sürebiliyorum!!" Bir yandan gülüyor bir yandan da koşup bana yetişmeye çalışıyordu. O kadar tatlıydı ki... Canım benim. 

     Tabi daha pedal bile çevirmeyi beceremeyen ben o hızla yere çakılmıştım. Annem koşarak yanıma yetiştiğinde çoktan ağlamaya başlamıştım bile. Ağladığımı görünce hemen beni kucağına aldı. "Hey" dedi o kadifemsi, güven veren sesiyle. Yüzümü avuçlarının içine alarak"Melekler ağlamaz, unutun mu?" derken bir yandan da gözyaşlarımı siliyordu. Bu bizim küçük sloganımızdı. " Ve sen benim küçük meleğim, sen asla ağlamayacaksın..." yüzündeki buruk gülümsemeyi gördüğümde ona sıkıca sarıldım ve başımı boynuna gömdüm. Sesi beynimde yankılandığında gözlerimi yaşların etkisiyle yandığını hissediyordum. 

     Öldüğü günü daha dün gibi hatırlıyorum. Onlar kavga ederken tek düşündüğüm şey aptal doğum günümdü. Ne çocukça! Ayırmaya bile çalışmamıştım. Oturup izlemiştim sadece, kendimi asla affedemiyorum.  

     Sinan ile o günden beri neredeyse hiç konuşmuyordum. O lanet olası sofraya gelseydi belkide bunların hiçbiri yaşanmamış olacaktı. Ama bir yanda da kendime kızıyordum, kendi suçumu başkalarını suçlayarak azaltamazdım. Birkaç kere gidip onunla konuşmayı denedim ama daha ağzımı bile açamadan gözyaşları gözüme hücum ediyordu. Her yüzüne baktığımda ona onlar hakkındaki gerçeği anlatmadığı hatırlıyordum. Hem anlatsam da ne diyecektim ki? "Şey... Sinan benim sana bir şey söylemem gerekiyor. Ben ailemizi ölümü hakkında sana yalan söyledim. Evet annemi babamın öldürdüğü kısmı doğru ama babamı öldüren kendisi değil bendim ve ardından kaza gibi gözükmesi için de evi ben yaktım. Yani ocağın hiç bir suçu yoktu."  bir an için de olsa böyle söylediğimi düşündüm ama bu düşünceyi hemen kafamdan attım. Ne saçmalıyordum! Evet, kaza gibi gözükmesi için evi yakmıştım.  

     O günden bu gününe hayatımız tamamen değişmişti. İzmir'deki evimizi bırakıp İstanbul'a yerleşmiştik. Ama ben kendime ayrı bir ev tutma kararı alıp ilk günden onları bırakıp gitmiştim. Sinan başta itiraz etse de sonradan kabul etmek zorunda kalmıştı sonuçta 18 yaşındaydım ve kendi kararlarımı kendim verebilirdim. 

     Babam mirasının tamamını bana bırakma kararı almıştı (tabi ben bunu öldükten sonra avukatından öğrendim)ama tabi o zaman katilinin kızı olacağı fikri hiç aklında gelmemişti. Annem ise üçümüze eşit bir şekilde paylaştırılmasını istemişti. Malum bu nedenden dolayı aralarındaki en varlıklı bendim. Ama tabi ki diğerleri de çok zengindi annem her ne kadar doktor olsana maaşı çok yüksekti. Ama babamınkinin yanın bu bir hiç kalıyordu. Annemin mirası üçümüze bölündüğünde kişi başı yaklaşık 37 milyon dolar düşüyordu. Babamın bana bıraktığı miras ise anneminkinin milyonlarca katıydı. Sinan başta bu duruma bozulsa da hiç sesini çıkarmamıştı.

     Babam gittikten sonra onun işlerini ben devralmıştım. Mafya olmak başlarda kulağıma çok havalı gelse de sonradan ne kadar zor olduğunu anlamıştım. Babamın yer altındaki ismi "SADİST"'ti. Ve mafyaların en büyükleriydi. Bu nedenle diğer adı da "Büyük Mafya " olmuştu. İşin başına geçer geçmez ilk yaptığım şey lakabımı değiştirmek oldu. Babamın ismini taşımayı  istemiyordum. Bana annemin katilinin ismiyle seslenmelerini istemiyordum! Lakabımı "Cehennem Meleği" olarak değiştirdiğimi herkese duyurdum. Melek annemi hatırlatacaktı, Cehennem kısmı ise babamı ve onun iğrenç yüzünü. Bunu kasten seçmiştim annemin adaletini babamın ruhsuzluğu dengeleyecekti. Başlarda  pek hoş karşılanmadı. Ama itiraz edenlerin hepsini temizlediğimde sesler kesildi. 

     Benden ölesiye korkuyorlardı ve daha da önemlisi bana saygı duyuyorlardı. İşe ilk başladığımda herkes babamın yerine başka birinin geldiğini biliyordu ama kimse kim olduğunu bilmiyordu.Ve açıkçası bu benim işime gelmişti. Bir genç kız olarak gençliğimi yaşayıp eğlenmek istiyordum. Bu kararımı sağ kolum olan Alp'e bildirdiğimde kararımı saygıyla karşıladı. Başlarda bunu saklamak gerçekten çok zordu sonuçta artık Büyük Mafya  bendim ve herkesin gözü üzerimdeydi. En küçük hatamı bekliyorlardı.

      Kimse benim Taner Bey'in kızı olduğumu bilmiyordu. Hatta büyük ihtimalle Taner Bey'in bir kızı olduğunu bile bilmiyorlardı. Ve büyük ihtimalle hepsi beni erkek sanıyorlardı. İlk iki ay durmaksızın çalışıp işleri iki katına çıkarmıştım bile. Bu diğerlerini çok şaşırtmıştı. Kısa zaman da namım büyüdü. Bazılarının dilinde Azrail; bazılarının dilinde Ölüm Meleği diye dolanıyordum. Ama çoğu kısaltıp sadece Melek diyordu.

       Ama kısa süre sonra görevlerimi Alp'e vermeye başladım çünkü hem çok sıkılıyor hem de toplantılara katılamıyordum. Çünkü kimliğimi hala saklı tutmayı tercih ediyordum. Alp beni yerime toplantılara gidiyor ve döndüğünde en küçük ayrıntısına kadar anlatıyordu. 

     Alp'in sesini duymamla düşüncelerimden sıyrıldım: " Açelya Hanım?"  Kafamı ona çevirip duygusuz bir ses tonuyla cevap verdim: " Ne oldu Alp?!" Yüzüme bakarak konuşmayı sürdürdü: "Deminden beri size sesleniyorum. İyi misiniz?" Kafamı evet anlamında sallayıp saate baktım çok geç olmuştu. Alp'e çıkabilirsin diyerek odama gittim. Çarşafın altına girdiğimde hala Annemi düşünüyordum, kısa bir süre sonra kendimi uykunun kollarına bıraktım.



Melekler AğlamazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin