what are u doing here?

329 40 24
                                    

× Scorpions / Send me an Angel ×

4


Bay Yuk hei, odadan çıktığından beri yarım saat geçmişti. O, odadan çıkar çıkmaz yere yığılmıştım ve hala öylece yerde oturuyordum. Daha önce hiç böyle tehdit edilmemiş, aşağılanmamıştım. Bakışlarım yerdeki karolardayken görüşüm bulanıklaştı ve yavaş yavaş gözyaşlarım dökülmeye başladı. Korkumdan mı, sinirimden mi ağladığımı bilmiyordum. Zeminde küçük bir gölcük oluşturana kadar ağladım ve gözyaşlarımı tamamen tükettiğimde sertçe gözlerimi sildim.

Çantamda ufak bir aynam vardı ama dağılmış göründüğümden zaten emindim, bunu görmeme gerek yoktu bile. Yerden destek alarak ayağa kalktım ve kırışmış kıyafetlerinin düzelttim. Her şeye rağmen o kapıdan çıktığımda insanlar bu odanın içinde neler yaşandığını bilmemelilerdi.

Polisler, uzun soluklu cinayet davasını birkaç ay boyunca titiz çalışmalarıyla sürdürmüş ve sonucunda katili yakalamışlardı. Medyanın her bir köşesinde o katilin fotoğrafları yayınlanmış ve insanlardan büyük tepki yağmıştı. Bir yandan da halk, nihayet artık korkmadan sokağa çıkabileceği için rahatlamıştı.

Yakalanan adam, ömür boyu ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı ve herkes derin bir nefes almıştı.

Ancak tüm bunlar mükemmel kurgulanmış bir gösteriydi.

Polis asıl katili asla yakalayamamıştı. Daha doğrusu asıl katilin kimliği belirlenmiş ama bir milletvekilinin oğlu olduğu için ona dokunmamışlardı bile.
Sayın milletvekilimiz Wong Tae Yu, halktan kimliği gizlenmiş aslen bir Çinliydi.
Yaptığı işlerle kısa sürede Güney Kore'de büyük ilgi çekmiş ve sevilmişti.
İnsanlar, onların hoşuna gidecek bir şeyler yapan bu kişiyi sevmişti.

Sinsi çakal herif.

O kadar çok parası vardı ki cumhurbaşkanından bile güçlü olduğunu düşünüyordum. Basit, sevimli, zararsız, ülkesini seven bir adam gibi görünse de ben o yüzüne yapıştırdığı maskenin arkasını çok iyi görebiliyordum.

Böyle bir adamın oğluna, tabi ki polis bile dokunamazdı. Çünkü herif polisi bile satın alabilirdi.

Onun, deli, psikopat, katil oğlu da böylece başıma kalmıştı. Kabul ediyorum iyi para almıştım ama bu işin anlaşma maddelerinde o adamın katil oğlunun olduğunu bilseydim kabul etmezdim.
Bunu anlaşma imzalandıktan sonra öğrenmiştim. Seanslar bitene kadar bu işten vazgeçemezdim de.

Hastam, gerçekten tedavi edebileceğim biri bile değilken benden tam olarak ne yapmamı bekliyorlardı ki? O çocuğun beni bu şekilde tehdit ettiğini kime nasıl açıklayacaktım? Açıklasam da kimse bunun için bir şeyler yapmazdı.

Ciğerlerime derin bir nefes çektim. Sakin, sabırlı ve dikkatli olmalıydım. Bay Yuk hei, öyle basit bir adam değildi.

°°°

"Mmm lezzetli kokuyor!"

Joon Seo'nun evindeydim. Güzel yemekler yapacağını söylemiş ve benimle akşam yemeğine çağırmıştı. Reddedemeyecek kadar açtım. Ayrıca Joon Seo'nun harika yemekler yaptığını da göz ardı edemezdim tabi ki!

"Neler yapıyorsun böyle, Joon Seo?"

Mayışmış bir şekilde mutfağa girdiğimde onu ocağın başında buldum. Spagetti sosunu hazırlıyordu.
Ocağa ve yanına yaklaştım. Tavaya neredeyse kafam girecekti ama ben tavandan bir mantar parçası çalabilmiştim.

"Ya! Hae So! Bu yaptığın iğrençti! Elini yemeğimin içine nasıl böyle sokarsın?!

Mantar parçasını hızla yuttum ve sırıttım. Bana hiç iyi bakmıyordu. Gerçekten kızmıştı. Tavadaki sosun yanmaması için karıştırmaya devam ederken bir yandan da bana kötü bakışlar atmaya devam ediyordu.

Sanırım gönlünü almam gerekiyordu. Sonuçta bana yemek hazırlayan bir insanın gönlünü hoş tutmalıydım değil mi?

Yaklaştım ve yanağına şimşek hızında küçük bir öpücük bıraktım. Şaşkınlıkla bana döndü.

"Bu ne içindi?"

Elimi çeneme koyup düşünüyormuş gibi yaptım.

"Imm, bana yemek yaptığın için. Bilirsin hiç anlamıyorum bu tür işlerden."

Güldü.

"Evet biliyorum anlamazsın. O yüzden seni çağırıyorum ya"

Tavanın kulubunda olmayan diğer elini ağzına siper etti ve fısıldarmış gibi yaptı.

"Aç kalma diye."

Tam ağzımı açıp karşılık verecektim ki evde yankılanan zil sesiyle durdum. Joon Seo kafasını sen bak dercesine salladı ve sosuna geri döndü.

Mutfaktan çıktım ve görüntülü diyafonun önüne geldim. Ancak kapıdaki her kimse kameranın görüntüsünü bir şeyle kapatıyordu. Belki de Joon Seo'ya sürpriz yapmak isteyen bir arkadaşıdır diye düşündüm. Böyle arkadaşları vardı onun.

Kapının önüne geldim ve kapıyı açtım.
Karşımda duran kişiyi gördüğümde az daha şok geçirecektim. Bu herifin burada ne işi vardı?!

"Umarım yemek için bana da bir tabaklık yer vardır."

Yuk hei?!

-

4.saatimizi de tamamladık.

love me like you do ✙ wong yukheiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin