he was a killer

326 39 43
                                    

× Agust D ( Suga) / So far away ×

8

" S-sen beni gördün mü yani..?!"

Kısa bir kahkaha attı.

" Bilirsin, görmem kadarını sadece.."

Şaşkınlığım yerini yavaş yavaş utanca bıraktı. Hızla ona arkamı döndüm ve ellerimi yüzüme bastırdım. Parkeden gelen adım seslerini duysam da o tarafa dönmedim.

" Çoktan hava karardı. Vakit geldi, hadi gel benimle Hae so.. "

Onunla bir yere falan gitmek istemiyordum.
Ellerini belime sardı ve beni kendine çekti. Joon seo'ya söylediği gibi sevgiliymişiz gibi davranıyordu.

" Bırak beni.. "

" Şşt.. Titriyorsun, farkında mısın Hae So? "

O söyleyene kadar titrediğimi fark etmemiştim. Ellerimi yüzümden çektim ve kollarım yana düştü.

" Söz veriyorum.. Sadece bugün benimle gel. Bir daha senden bunu yapmanı istemeyeceğim.."

Aceleyle arkama döndüm ama bunun kötü bir fikir olduğunu yeni anlamıştım. Çünkü burunlarımızın birbirine değeceği kadar yüzlerimiz birbirine yakındı. Tabii dudaklarımız da öyle. Yavaş yavaş gözlerimi gözlerine çıkardım. Ancak bana bakmıyorlardı. Doğrudan dudaklarıma odaklanmıştı. Yutkundum.

" Zaten seni iki kere öptüm, neden üçüncüsü olmasın ? "

O an, karşımdaki adamın kimliğini tamamen unutmuştum. Göz alıcı derecede yakışıklıydı. Ondan korkuyordum, çekiniyordum ama yine de tüm bunlar, ona karşı olan çekimimi bastırmak için kendime söylediğim küçük yalanlardı. O.. benden küçüktü... O.. benim hastamdı... O..

Aniden dudaklarımı kaplayan sıcacık dudakları tüm vücudumu uyuşturdu. Fark etmeden ellerimi çoktan ensesine götürmüştüm. Beresini çıkardım ve ellerimi simsiyah olmasına rağmen yumuşacık olan saçlarına daldırdım. Beni öyle bir öpüyordu ki, bu şimdiye dek olan tüm öpüşmelerimi unutturmaya yetmişti bile. Kelimenin tam anlamıyla kendimden geçmiştim.

Dudakları benimkilerde hükmünü sürmeye devam ederken beni sertçe duvara yasladı. Hiçbir şeyin bir önemi yoktu. Önemli olan tek şey bu andı.. Onun içimi ısıtan dudaklarıydı.

Nefes almak için geri çekilmek istediğimde buna izin verdi ve o da soluklandı. Dudaklarım zonkluyordu.. Bedenim heyecan ve şehvetle dolmuştu. Kendimi durduramıyordum.. ya da belki de durdurmak istemiyordum.

" Dudaklarının bu denli enfes olduğunu bilsem seni ilk karşılaşmamızda öperdim, doktor.."

O da nefes nefese kalmıştı. Kelimeleri kesik kesik olsa da anlaşılırdı. Utanmam için bana vakit tanımadan yeniden dudaklarıma asıldı. Ellerim saçlarındaki az önceki yerini aldı. Tenim alev alevdi ve hissizleşmeye başlıyordum. Arada alt dudağımı ısırıyordu.

Ben.. ne yapıyordum?

İçimde yükselen ateşi söndüren işte tam da bu soru olmuştu. Kapalı olan gözlerimi hışımla açtım. Benimle aynı anda o da gözlerini açmıştı. Hareketleri yavaşladı ve en sonunda dudağını dudağımdan çekmeden öylece durdu.

O..bir katildi.

Beynimde yankılanan bu üç kelime beni onun şiddetli dudaklarından daha çok sarstı. Nereden bulduğumu bilmediğim bir güçle onu gögsünden ittim ve sırtımı duvardan ayırdım. Şehvet kolay kolay kaybolmuyordu ancak cesaret kolayca dilimde yer edinmişti.

" Sen..! Beni ne hakla öpersin?!"

Sözlerime ben bile şaşırmıştım ama geri dönüş yoktu. Yuk hei onu itmemi hiç beklemediği için biraz sendelemiş daha sonra da şaşkınlık dolu irisleriyle bakışlarını gözlerim dikmişti. Şaşkınlığı uzun sürmedi, çabucak toparlandı ve alayla güldü. Ellerini de iki yanına açarak konuştu.

" Karşılık vermeseydin öpmeye devam etmezdim, doktor. Bunu bana neden soruyorsun? "

Doğru.. Ben ona karşılık vermiştim değil mi?
Ah..ne kadar da aptalım..

Ellerini indirdi ve aramızda mesafe bırakarak bana yaklaştı.

" Artık gerçekten gitmemiz gerekiyor, doktor. Burada kalıp devam etmek istersen memnuniyetle kabul edeceğim.."

-

8.saatimizi de tamamladık.
Sanırım bu sahnelerden sonra biraz türbulans yaşadınız :d Yazar hanım şu anda kıpkırmızı bir domates.. Öhm okuduğunuz için teşekkür ederim <3





love me like you do ✙ wong yukheiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin