i like Yuk hei

328 31 34
                                    

× The Rose / Red ×


12

Gökyüzünde tek bir bulut dahi yoktu bugün. Hava güneşli ve alabildiğine sıcaktı. Kızıl saçlarımı düzgünce ensemden yukarıya doğru kaldırdım ve sağdan soldan tutamlar almaya devam ederek tam tepemde salaş bir topuz yaptım. Bugün giyinirken havayı hesaba katmamış olmanın cezasını çekiyordum. Yavaş yavaş yaz aylarına yaklaşırken, şu sıralar hava oldukça değişkendi.

Yarım boğaz kazağımı son kez çekiştirdim ve bıkkınlıkla kafamı masama eğdim. Kollarımı başımın altına koyarak, kendime başımı koyabileceğim yumuşak bir alan oluşturdum. Sıcaktan daha da nefret ettiğim bir şey varsa o da bekletilmekti. Bekletilmeyi kim severdi ki?

Sevgili hastam, Yuk Hei her zamanki gibi randevu saatine geç kalmıştı. Beklerken onun nerede olduğuyla ilgili kafamda oldukça küçük bir sahne oluşturmuştum bile. Birkaç defa kıyafetleri kırış kırış ve saçları dağınık, boynunda kıpkırmızı ruj izleriyle geldiği için az çok nerede olduğuyla ilgili fikirler ve görüntüler kafama doluşmuştu.

Sarışın, esmer, belki de benim gibi kızıl bir kadının, onun dizleri üzerinde oturduğu ve dudaklarının da mengene gibi onunkilere kenetlenmiş olduğu bir sahneyi hayal ettim. Kadın arsız ellerini onun vücudunda gezdirirken, onun da bu pozisyondan memnun olduğu belliydi. Simsiyah saçları dağınıktı, bir eli kadının saçlarındaydı. Kadının iki eliyse onun ensesindeydi.. Gözlerim gözleriyle buluştuğunda hayal alemimden sıyrıldım. Derin bir nefes aldım. Neler düşünüyordum ben böyle? Sıktığımı yeni fark ettiğim yumruklarımı gevşettim ve iki kere alnıma sertçe vurdum. Yumruklarımı sıkacak kadar neye sinirlenmiştim Tanrı aşkına?

Hışımla başımı masadan kaldırdım ve gördüğüm kişiye karşı çığlığı basmaktan kendimi alamadım. Onunla ilgili (hiç hoşuma gitmeyen) bir hayal görmüşken aniden karşımda belirmesi beni ürkütmüştü. Üstelik ne ara odama gelmiş, bir de koltuğa yayılmıştı? Sesini bile duymamıştım!

Çığlıma verdiği tepki yüzünü hoşnutsuzca buruşturmak oldu. Sesimin tiz ve kulak çınlatıcı çıktığını ben de yeni anlamıştım ancak gerçekten de korkmuştum. Hayalet gibiydi. Odama ışınlanmış olma ihtimali yüzde kaçtı?

"Oradan bakınca neye benziyorum da böylesine çığlık atıyorsun?"

Deri koltuğa neredeyse yatar halde oturmuş, ayaklarını küçük masama yaslamıştı. Uzun bacakları yüzünün bir kısmını görmemi engelliyordu. Tıpkı bacakları gibi uzun parmaklı elinden birini yavaşça kalbinin hizzasına götürdü.

"Az kalsın kalbimi kıracaktın, doktor..."

Sertçe boğazımı temizledim.

"Afedersin dalmışım. Ama seni o kadar uzun zamandır bekliyorum ki akşam olacağından endişe etmeye başlamıştım."

Kendime engel olamayarak, bakışlarımı kıyafetine kaydırdım. Gayet düzgündü. Saçları özenle taranmış şekillendirilerek iki yana ayrılmıştı. Siyah çizgili ceketinin üzerine giydiği ince hırka ona çok yakışmıştı. Ona her şey yakışıyor Hae So..
O tür bir yerden çıkıp geldiğine dair hiçbir emare yoktu. İçimi ısıtan mutluluk dudaklarıma da yansımış olacak ki bana anlamsızca baktı.

"Ah.. Lütfen bir sonraki randevumuza saatinde gel Yuk hei."

Yüzümdeki gülümsemeyi silmeye çalışsam da bir türü becerememiştim. Tıpkı hayal ettiğim gibi buraya gelseydi nasıl hissederdim az çok tahmin edebiliyordum.
Beni bunca saat koltuğun üzerinde ağaç ettiği için kızmam gerekirken, gülümsüyordum. Bir anlığına konumlarımızın değiştiğini hissettim. Ben onun yerine geçmiştim sanki. O benim hastamdı.. Ama görünüşe göre ben onun hastası olmuştum (!)

Gülümsemem havada kalmasın diye mi yoksa gerçekten içten mi güldüğünü anlamasam da bana aynı şekilde gülerek karşılık vermişti. Dudaklarına bakmamak için kendimle savaş vermiştim adeta.
Onu gördüğüm an vücudumdaki tüm sinir sökülüp gitmişti. Karşımda olmasaydı, yanaklarımı kızartana kadar tokatlayacağımdan emindim. Bu aptal aşık hallerim beni delirtiyordu. Yuk hei öylece karşımda dursa bile, dudaklarım karıncalanıyor beni yine öpmesi için yalvarıyordu.

Onu öpmek istiyordum.

Ben.. Yuk hei'yi öpmek..

"Doktor? İyi misin..?"

O seslenene kadar dalıp gittiğimi dahi anlamamıştım. Dalgınlıkla gözlerine baktım.
Fark ettiğim gerçekle baştan aşağı sarılmıştım. Tepkilerimi ve hareketlerimi kontrol edemeyeceğim anladığımda koltuğumdan aceleyle kalktım. Odanın sessizliğini dolduran gıcırtı sesi her bir köşede yankılandı. Yuk hei'ye hiç bakmadan masamın öbür tarafına geçtim ve bir şeyler mırıldandım.

"İyi hissetmiyorum. Sonra görüşelim.."

Hızlıca peş peşe söylediğim şeylere karşılık vermesini beklemeden odadan koşar adımlarla çıktım.

Koridora geldiğimde koşmaya devam ettim ve kendimi banyoya zar zor atabildim. Ellerimin titremesini durduramıyordum. Aynaya bakmaya korkuyordum. Gözlerime yayılan o farkındalık ifadesini görmek istemiyordum. Ellerimi lavaboya yasladım ve derin bir nefes aldım.

Yine de kendimle çelişmeyi başarmıştım. Gözlerim aynadaki yansımamla buluştu. Ve az önce kafama dank eden gerçek çok daha şiddetli bir şekilde beynimde yankılandı.

Ben Yuk hei'yi öpmek istiyorum..

Ben ondan..

Ondan..

Yuk hei'den hoşlanıyorum.

-

12.Saatimizi de tamamladık.
Bölümleri geç yüklediğim için üzgünüm ama kurguyu kafamda oturtmakta zorlanıyorum. Asıl kurguya geçişi sağlamak konusunda sevgili ilham perilerim bana ne yazık ki hiç yardımcı olmuyor :(

Bu bölüme kadar okumuş, gerek oyla gerekse yorumlarla beni destekleyen herkese çok teşekkür ederim :)) Sizin desteğinizi görmek beni nasıl mutlu ediyor bilemezsiniz. Bu benim fanfic tarzında kurgusunu baştan sonra bitirmeye karar verip yayınladığım ilk hikayem. Elbette yanlışlarım, mantık hatalarım olacaktır bu yüzden sizden iyi yönde de kötü yönde de olsa yorum bekliyorum. Kendimi geliştirmek istiyorum çünkü. Beğendiyseniz beğendiğinizi belirterek beni motive edebilir ya da beğenmediyseniz de yine aynı şekilde belirterek yanlışlarımı bana bildirerek gelişmeme yardımcı olabilirsiniz ^~^
Şimdiden hepinize teşekkür ediyorum..
Kendinize dikkat edin, sağlıcakla kalın :)

~Elif

love me like you do ✙ wong yukheiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin