u have to trust me

309 35 14
                                    

× Marilyn Manson / Kill4me ×

17 / Part 3

Yuk hei'den

"Hae So nerede?"

"Şu anda Joon Seo adında bir adamın evinde efendim."

Hae So'nun babasının elbette kızını korumak için bir şeyler yapacağını biliyordum. Anlamadığım nokta Hae So'nun, babasının adamlarından kaçmasıydı. Neden kaçtığını bilmesem de, böylesi benim işime gelnişti. Onu kaçırmak çok daha kolay olacaktı.

Joon Seo. O herif Hae So'nun arkadaşıydı. Onunla ilk karşılaştığımız yer yine onun eviydi. Karşılaştığımız günden sonra herifi iyice araştırmıştım. 28 yaşında üniversitede sinema ve televizyon bitirmiş, suç kaydı bulunmayan bir adamdı. Hae So'yla havalimanında tanışmışlar ve arkadaş olmuşlardı. Adam baştan sona zararsız görünüyordu. Belki de bütün bunlar güzelce hazırlanmış bir maskeydi.

"Anladım. İkinci talimatıma kadar bekle ve harekete geçme."

"Peki efendim."

Telefonu kapattım. Joon Seo hakkında öğrendiğim gereksiz bilgiler arasında, bir resim atölyesi olduğu ve vaktinin büyük kısmını atölyesinde geçirdiği vardı. Yani muhtemelen şu sıralarda evinde değil atölyesindeydi. Arabayı onun evine doğru sürmeye başladım.

Eğer evdeyse, Hae So'yu almak biraz sıkıntılı olacaktı. Değilse Joon Seo denen herif yüzünde birkaç morlukla birlikte bayılıp kalmayacağı için mutlu olmalıydı.

°°°

Hae So'dan

Joon Seo evden çıktıktan sonra kısa, soğuk bir duş aldım. Saçlarım ıslandığında turuncumsu bir renge bürünmüştü. Islak tutamları gelişigüzel bir topuz yaptım. Saçlarımı bağlarken burnuma Joon Seo'nun böğürtlenli şampuanının kokusu geldi. Kendi kendime gülümsemeden edemedim. Ondan mentollü bir şeyler kullanmasını beklerdim ama beni şaşırtmayı başarmıştı.

Duştan çıktıktan sonra aynı pantolonumu tekrar giydim, üzerim için ise Joon Seo'nun büyük beden tişörtlerinden birini almıştım. Tişörtü, her zaman kullandığı parfümü gibi kokuyordu.

Uyuşuk adımlarla salona geçip L şeklindeki koltuğuna yayıldım. Beni evine kabul ettiği için minnettardım ama bundan sonra ne yapacaktım? Babam pes etmeyecekti, ben de öyle. Kaçarak yaşamak istemiyordum.

Boğazımın kuruduğunu fark edip bir şeyler içmek için amerikan tarzı mutfağa yöneldim. Dolaba uzanmışken kapı zili evin içinde yankılandı. Joon Seo'nun bu kadar erken dönmesi olanaksızdı. Komşusu veya arkadaşı mı gelmişti acaba?

Kapının yanındaki ekranı es geçip direkt kapıyı açtım. Gördüğüm kişi beni öyle şaşırtmıştı ki bir adım geriledim. Yuk hei dudaklarındaki gevşek sırıtışla tam karşımda duruyordu. Kaçtığım adamlardan birine yakalanmıştım işte. Beni kıskıvrak yakalamıştı.

"S-senin ne işin var burada?"

Elini kapı pervazına koyarak bana doğru eğildi.

"Seni kaçırmaya geldim güzelim.."

Alt dudağım yavaşça aralandı. Kendimi ondan uzaklaştırmak istedim. Tam geriye doğru gidecektim ki diğer eliyle beni belimden kavradı. Dilim tutulmuş gibiydi, o bunları yaparken benden tek kelime dahi çıkmıyordu.

"Babandan kaçtığını biliyorum Hae So. Sana yardım edebilirim."

Babamdan bahsetmesiyle aniden gerçekliğe döndüm. Karşı çıkmak için ağzımı açtığımda bakışlarıyla susmamı sağladı. Ardından öldürücü bir yavaşlıkta vücudumu süzmeye başladı. Joon Seo'nun bol tişörtüne takılmıştı gözleri. Bana ait olmadığını, bir erkeğe ait olduğunu anladığım tişörtü yırtıp atmak istiyor gibiydi. Ama düşündüğümün aksine sakince belimi bıraktı.

love me like you do ✙ wong yukheiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin