Ateş

434 51 12
                                    

Günlerden pazartesi ve yarıyıldan önceki son haftaya giriş yapmak bulunmaktayız. Benimde dersim öğlen bittiği için dedim ki neden eve gidip sevgilimle oynaşmayayım ki? İşte tam da bu sebepten öğretmenler odasına doğru çantamı toplamaya gidiyordum, tahminimce çantamı orada bırakmış olmalıydım. Ancak odaya geldiğimde çantadan iz yoktu, etrafa bakındım ama gerçekten yoktu. O sırada kafamı kapıya çevirdim ve otuzlarında, pasaklı bir adam elinde çantamla beni izliyordu. Arkasından geçen öğrenci selinin ortasında o kadar uyumsuz ve ürkütücü görünüyordu ki korkmadan edemedim. Ayrıca çantamın ona ne işi vardı?

Ben adama doğru hareketlenince o da geriye doğru meyletti daha sonra okulun çıkışına doğru bir kovalamaca başlamış oldu. Öğle arası olduğu için öğrencilerle dolu merdivende bir ona bir buna çarparak adamı kovalamaya çalışıyordum ama o benim aksime o kadar çevik ve hızlıydı ki sanki yıllarını bu iş için harcamış gibiydi. Gerçi öyle de olabilirdi.

Açıkçası onu neden kovaladığımı bilmiyordum. Çantada değerli bir şey yoktu, manevi bir değeri falan da yoktu ama öylece bir adamın gelip araklamasına müsaade edemezdim. Çocukları korkutmamak için bağırmıyordum da, en sonunda o önde ben arkada okuldan çıktığımızda bir kaç kere durması için seslendim ama umursamadı. Okulun üstündeki sokağa yöneldik, kısa bir süre daha koşturduktan sonra bir çıkmaz sokağa girdik. O durunca bende ellerimi dizime koyup soluklandım. Ne istiyorsun? Para falan yok çantada. dememe kalmadan gözüme sokağın ortasında ki teneke kova çarptı. Kovanın içine odun doldurulmuş ve odunlar yanmaktaydı. Yani tamam da ne oluyor lan burada? İyice dikleşip cesurca adama bakmaya çalıştım.

Yüzü o kadar tepkisizdi ki insanı korkutan bir yanı vardı. Ne bir tehdit ne de bir korku vardı gözlerinde. Bomboştu. Sonra gözlerimin içine baka baka çantamı kovanın içine attı. Bense öylece yanan çantama baktım. Neydi bu? Ne istiyordu benden bu adam? Tüm bu belirsizlikler içinde bedenimi garip bir korku kapladı. Acayip adamın yüzüne daha fazla bakamadan çıkmaz sokaktan çıktım. Nasıl olur bilmiyorum ama kaçan ya da kovalayan olmamasına rağmen şimdi daha hızlı koşuyordum.

Adamın vermeye çalıştığı mesajı korkudan kavrayamamıştım ve resmen baştan ayağa sarsılıyordum. Neden ama neden ben?

Aceleyle arabama bindim. Sürücü koltuğunda telefonumu ve cüzdanımı alıp almadığımı kontrol edip eve doğru yola çıktım. Kendimi güvende hissetmeye ihtiyacım vardı. Eve az kala boş bir arazinin kenarından geçiyorken birden önüme bir adam atladı. Hızla frene basıp durabildiğimde adamla aramızda bir kaç metre ya vardı ya yoktu. Ne oluyor lan? Ne oluyor bana? Ellerimle yüzümü sıvazlayıp adama baktım. Biraz önceki adamın bir benzeriydi. Aynı pasaklı görünüş, garip bir duruş, boş bakan gözler vardı ve arabanın önünden çekilmiyordu. Bedenimi bir kez daha korku kapladı. Bu sefer benim işte, bu sefer yanma sırası benim.

Ben adama odaklanmış, korku dolu gözlerle bakarken yan taraftaki yolcu koltuğunun camına bir yumruk indi. Korkuyla yerimden sıçradım ve kendi kapıma doğru sindim.

Karşımdaki yüzü tanıyorum ve bu bana daha fazla korku saldı. İnme inecek ya da altıma sıçacak kıvamdaydım resmen. Her şey korku filminden fırlamış gibiydi.

Osman Emmi tuzla buz ettiği camdan arabanın içine doğru eğildi. Yüzünü alaycı ve iğrenç bir sırıtma kapladı. Şeytan'ın portresini mi istersiniz? İşte şeytan! İşte benim şeytanım!

Bu cuma gittin gittin Öğretmen Efendi yoksa bugün çantan o gün evin. Anlatabiliyor muyum?.. O evden bir ölü daha çıkmasın sonra...

Kafamı sallamadım, bir cevap vermedim o da benim ne dediğimi umursamıyordu zaten. İkimizde biliyorduk ki Cuma olmadan ben bu ilçeden topuklarımı kıçıma vura vura kaçacaktım.

Depaysement*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin