0.5

801 17 4
                                    

Merhabalar!

Bölümleri kısa yazdığımın farkındayım. 2 günde bir, bölüm yayımlamaya gayret ettiğimden fazla uzun tutamıyorum.

İyi okumalar. (:

Ebru'nun imasıyla gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Zira bunun başlıca sebebi Yiğit'in beni özlediğini anlamam değildi. Böyle birşeyi beklemiyor olmamdı. Yiğit yakışıklı biriydi. Karakteristik burnu, hafif kalkık üst dudağıyla uyum içindeydi ve insanı sürekli ona bakma arzusuyla dolduruyordu. Kumsala gittiğimiz gün edindiğimiz anılardan biri aklım da canlandı.

Elimi tuttuğun da al al olan yanaklarıma bakıp dudaklarını birbirine bastırıyordu Yiğit. Güneşin bu günlük yeryüzüne yolladığı son ışınları saçlarımda geziniyor, saçlarımın olduğundan daha parlak görünmesine sebep oluyordu. Bunun bilinciyle sol elim sürekli flörteş bir şekilde saç tellerimi lüle lüle parmağımda kıvırıp, serbest bırakıyordum. Ayaklarımıza yapışan kumların verdiği rahatsızlığı önemsemiyorduk. İnce ve beyaz köpüklü minik dalgalar kıyıyla buluşuyor, bazıları ayaklarımızı ıslatıyordu. Yiğit yüzüyle beraber vücudunu da bana çevirdiğin de kalbim hızlanmıştı. Bende tereddütle ona doğru döndüm. Gözleri önce gözlerime sonra dudaklarıma ilişti. Onun rotasını takip eden benim gözleriminde son durağı onun dudakları olmuştu. Romantik bir film sahnesinden fırlamış gibi hissediyordum. Bu gün hep öyle hissetmemi sağlamıştı Yiğit. Elleriyle yüzümü avuçlayıp dudaklarıma uzandı. Ne kadar bu anı bozmak istemesemde ilk öpücüğümü vermeye hazır hissedemiyordum. Yüzümü avucuna bastırdım ve dudaklarımı birbirine sıkıca bastırdım. Mesajı alan Yiğit ise sıkıntıyla nefesini dışarı verdi. Bu denemesi de başarısız olmuştu...

Yiğitle hiç öpüşmemiştik. Aslında Derin haricinde kimseyle öpüşmemiştim...

İçimde ki özgüvensizlik ve tereddüt hep Yiğit'i itmişti. Ondan önce ki erkek arkadaşlarımı da ittiği gibi. Çoğu da bu yüzden ayrılmıştı benden. Haklılardı ve ben her bir ayrılıkta kendime tekrar kızıyordum. O gece Derin beni zorlamasaydı... Bilemiyorum sarhoşluğumun da payı vardı ve... Bana uzanan dudaklarına karşılık vermiştim.

"Mine? Mine!" Ebru'nun sesiyle girdiğim transtan çıktım ve gülümsedim. "Bazı soruların cevapları hala verilmedi ve ben bunu senden değil, söylemesi gereken kişiden duymak isterdim." Diyerek Yiğit ile Ebru'ya arkamı döndüm. Tenefüs bitene kadar bahçe de dolaşmak şuan sınıfta kalmaktan daha cazip geliyordu.

||||

Ebru ve Derin ile kafenin birinde oturuyorduk. Derin istemese de Ebru'yu kırmamış bize katılmıştı. Derin yanımdayken kendimi diken üstünde hissettiğimden yaptığım çoğu şey bana zevk vermiyordu artık. Ebru kolumu dürtüp "Yiğit işi ne olacak?" Dediğinde bakışlarım Derin'e kaydı. Bir eli yanağında diğer eli önünde ki kahve fincanındaydı. "Bilmiyorum. Henüz düşünme fırsatım olmadı." Dedim. Ebru Yiğit'i severdi. Çocukluk arkadaşıydı sonuçta. "Mine, çocuk senden hiçbir şey beklemedi çıktığınız süre zarfında. Sence kaç erkek böyledir?Önceki erkek arkadaşlarını unuttun herhalde." Söylemek istediği şeyi anladığımda başımı onaylarcasına salladım. Haklıydı. Yiğit'in benden beklentisi olmamıştı hiç. "Bana hiç açıklama yapmadan ayrılması peki? Üzgünüm ve gururum kırık. Küçük bir açıklamayı bile haketmemiş miydim?" Dedim. Ellerimi masaya koyup birleştirmiştim. Derin'in gözleri bir Ebru'ya bir bana gidiyordu.

Sonunda konuşmaya katıldı. "Kim bu Yiğit?" Ebru Derin'in sorusuyla başladı Yiğit'i ve aramızda olanları anlatmaya, yüceltmeye. Ebru'nun uzun uzun anlattıklarını Derin önemsemiyormuş gibi dinliyordu. "Birbirlerine çok yakışırlardı.", "İkisi de aşıktı." gibi cümleler duymaktan bana fenalık gelmişti. Sıkıntıyla ofladım ve "Bence bu günlük Yiğit yeter." Dedim. Derin oturduğu yerde dikleşti. "Şuan ilgi duyduğun biri var mı Mine?" Bu soruyu ondan beklemediğim için affallamıştım. Mutlu da olmuştum. Ciddi yüz ifadesine gülümsedim. "Kimbilir..." Kaçamak cevabımdan rahatsız olmuş şekilde kıpırdandı ve kahvesini yudumladı.

Kafe de oturduğumuz sürenin geri kalanı kızsal muhabbetler ve dedikodular ile geçmişti. Bazı yerler de Derin uyuklamıştı. Bu ise beni güldürmüştü. Yorulmuş olmalıydı. Sabah ki 'teşekkür' konusunu hiç açmamış ve yaşanmamış gibi davranmıştım. Uzatmak istemiyordum.

||||

Eve geldiğimiz de annemle babam salonda oturmuş dikkatle haber izliyorlardı. "Manisa'da deprem olmuş kızlar." Diyen babama döndük Derin ile. "Kaç şiddetindeymiş?" Dedim ve babamın yanına kuruldum. Derin ise odamıza çıkmayı tercih etmiş olmalı ki, merdivenlere yöneldi. Babamın dediğine herhangi bir yorumda bulunmamıştı.

Babamla aralarında bir uzaklık vardı sanki. Bunu ilk günden beri hissediyordum ancak bunu onlara sormuyordum. Tahminimce, Derin uzun zamandır dedesiyle kaldığından ve babası hep uzun yolculuklara çıktığından birbirlerine uzak kalmışlardı.

||||

"Derin bu kısmı anlamadım." Diyerek kitaba daha da gömüldüm. Derin bu günde bana ders çalıştırıyordu. Arkamdan kitabıma uzandığında masa ile onun arasında kalmıştı vücudum. Bu durum bana o geceyi hatırlattığından nefesim hızlanmıştı. Bunu farkeden Derin kendini bana daha da bastırdığında ağzımdan bir inilti kaçıverdi. Ufacıktı ama Derin duyabilecek yakınlıktaydı. Arkamda yavaşça hareket ediyor bir yandan da soruyu okuyordu. Bilmeden yapıyormuş gibiydi ama...

Silkelenip onu hafifçe ittirdim ve oturduğum yerde yana kayarak ona yer açtım. Derin hoşnutsuzca onun için açtığım yere oturdu ve soruyu okumaya devam etti.

Artık Derin'e odaklanmadan ders çalışabildiğim için mutluydum. Böyle...Fazlasıyla normal gözüküyorduk. Her ne kadar normal olmasakta.

"Mine...Yiğit'e aşık mıydın?" Derin'in ani gelen sorusuyla dumura uğradım. Neden ilgisini çektiğini sorguladığım an karnımda kelebeklerin uçmak üzere kanat çırptığını hissettim. Ardından o kelebekleri tek tek yakaladım, kanatlarını kırdım... Bu normal bir soruydu. Bu gün Ebru'nun abartılı anlatışlarından sonra bana karşı birşey hissetmese de sorması normaldi. En ufak hareketiyle bu kadar duygu değişimi yaşamam beni üzüyordu. Onu tanımlayamamak ise deli ediyordu...

Benim için neydi? Küçük kız kardeş mi? Sevdiğim kız mı? Hayır,hayır...

Elimim tersiyle ittim düşüncelerimi. "Zamanında onu seviyordum evet, ama buna aşk demek aptallık olur." Derin cevabımı dikkatle dinledi. Dizinin üstünde sürünerek olabildiğince yaklaştı bana. Gözleri yüzümde dolaşırken kısılmıştı. "Doğru...Aşk hiç ummadığın anda, hiç ummadığın birine kapıldığın, mantığını hiçe sayan bir şeydir." Kalbimin üstüne bir ağırlık çöktü. Sanki yaptığı tanım bana özeldi. O kadar benimsemiştim ki onun tanımını, aşka dair oluşturduğum kendi tanımımı unuttum. Hatırlayamadım.

Boğazımı temizledim. "Evet." Sesim cızırtılı çıkmıştı. Bozuk bir radyo gibi...

[Devam Edecek.]

Girls Like Girls Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin