0.8

576 17 5
                                    

Bölümü geciktirdim. Farkındayım. Ama içimden yazmak gelmiyordu bir türlü. Okunma sayısı yok denilicek kadar az ve bu bütün hevesimi kırıyor. İşleri hızlandırıp finale gitmeyi düşünüyorum

İyi okumalar...

"Anne, zeytini uzatır mısın?"

Annem zeytin tabağını uzattığında içinden bir tane zeytine çatalımı batırdım. Tekte batırmış olmam hoşuma gitmişti.

Derin dün akşamda dahil olmak üzere benimle doğru düzgün konuşmamış, kısa cevaplarıyla hep susturmuştu beni. Bu davranışları gerilmeme sebep olsa da yorum yapmadım. Ağzıma attığım zeytinin çekirdeğini avucuma çıkardım ve peçeteme koydum. Doymuştum. "Ellerine sağlık anneciğim." Diyerek masadan kalktım. Saat 7.10'du. Ders 8'de başlıyordu. O yüzden acele etmeme gerek yoktu. Salına salına odama çıktım.

Okul formamı üzerime geçirdikten sonra klasik sweat seçme merasimim başlamıştı. Sıkıntıyla ofladım. Sonra dolabımın arkasında kalmış, bana sırıtan mor sweatimi gördüm. Bayadır giymiyordum. Hevesle onu dolaptan aldım ve giydim. Belimin biraz üzerindeydi. Bu yüzden formamı eteğimin içine sıkıştırdım.

Takı çekmecemi açtım ve önce sağ kulağımda ki 3 deliğe sonra sol kulağımda ki 2 deliğe gümüş piercing taktım. Hemen alt çekmecemdende çilekli dudak parlatıcımı alıp sürdüm. Bu gün makyaj yapasım yoktu. Saçlarımı da tepeden toplayarak ön kısmını hafif bol bıraktım. Ardından kafamın iki tarafındanda küçük perçemler çıkardım önüme. Ayağıma da siyah dizüstü çoraplarımı giydim ve odadan çıktım. Aşağıya indiğimde Derin masadan yeni kalkıyordu.

Bu gün Ebru'yla septum deldirmeye gidecektik. Daha doğrusu, ben deldireceğim için Ebru'yu da yanımda sürüklüyordum. Belki Derin'de gelmek isterdi? Okuldayken sormayı kafama not ettim ve salonda ki koltuğa oturup mobil bilardo oynamaya başladım.

500 coin koyup 1000 coin alıyordu kazanan. Yani ben. Özgüvenime gülümsedim ve karşılaşmayı kabul ettim. Gelen kişinin resminin yanında 143 level olduğu yazıyordu. İşte bu! Zorlu rakipleri her zaman sevmişimdir. Çubuk Şeker adlı istekamı aldım ve açılışı yaptım. Sıra ondaydı. Düz renkli 3 numarasına sahip top cebe çok yakındı. Haliyle o da onu hedef aldı. İstekasını çok az geriye çekerek atışını yaptı. Top girdi girmesine de, beyaz topu da cebe göndermiş oldu. Çok yavaş attığından olmuştu bu.

Sohbet bölümünden ona 'teşekkürler' kalıbını yolladım ve beyaz topu istediğim yere yerleştirdim. Hedefim 5 numaralı, çizgili yeşil topu solda kalan cebe göndermekti. İstekamı ayarladım ve beyaz topu döndürdüm. Hızlı bir vuruş istiyordum. Haliyle istekayı Allah'ına kadar çektim. Ve... BUM! Başarılı vuruş...

Ben oturduğum koltukta daha rahat bir pozisyon almaya çalışırken Derin merdivenlerden indi. Sanırım maçı yarıda bırakacaktım. Bu rakibin kazanması demekti... Her ne kadar bunu istemesemde Derin'i bekletemezdim. Daha doğrusu Derin beklemez, giderdi. Oflayarak maçı terkettim ve ayakkabılarıma yöneldim. Giydikten sonra çantamı da tek omuzuma attım. "Aysel Teyzee! Babaa! Biz çıkıyoruz." Dedi Derin. O da ayakkabılarını giydiğinde anne ve babamızın iyi dilekleri eşliğinde evden çıktık.

Anneme anne demeye başlamasını istiyordum. Yürümeye başladığımız gibi elini tuttum. Bu sefer bendim tutan... Boğazımı temizledim ve kafamı Derin'e çevirdim. "Derin... Anneme 'anne' diye hitap edemez misin? Üzülüyor." Dedim.

Bana bir kere bile bakmadan "Diyemem." Dedi. Neden diyemezdi? "Neden diyemezsin?" İçim dışım birdi benim.

Derin bir nefes aldı, Derin. Çok değişik bir cümle kurdum... Neyse. "Kendi anneme... Seni ne ilgilendirir ki?" Sesi soğuklaşmıştı. Söylemekten vazgeçmiş olmalıydı nedenini. Peki. Kendi bilirdi. Israr edilmesinden hoşlanmadığım gibi ısrar etmekten de hoşlanmazdım.

Girls Like Girls Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin