•VI•

18 3 0
                                    

Geriye doğru çekildim. Kızarmış burnunu ve ıslak yüzünü gördüğümde ise bu sefer cebimden kumaş mendil çıkararak bu seferde ben sildim boncuk gözlerinden akan yaşlarını.

Hafiften dudakları yukarı kıvrılır gibi olmuştu çok kısa bir iki saniye kadar. Uzun bir bakışma yaşıyorduk yine, bizim konuşmamıza gerek yoktu. Gözlerimiz herşeyi anlatıyordu adeta Biz susuyorduk gözler anlatıyordu bütün geçmişimizi, yaralarımızı, kırgınlıklarımızı...

Kapının çalması ile son bulmuştu derin bakışlar.

Hemen toparlanıp ayağa kalktı, sanki az önceki o masum küçük çaresiz bir çocuk olan o değilmiş gibi. Güçlü insanların bile aslında içinde nasıl biri olduğunu kimse bilemezdi... sert ve ciddi ifadesine geri büründü.

"Gel!"

Az önceki Naif, bebeksi sesi gitmiş; şimdi ise kalın ve gür çıkmıştı. Kapı açılıp odaya Iseul girdiğinde şaşırdığını belli ederek gözlerini sırayla bende ve jungkook un üzerinde gezdirdi.

İkimizdende bir cevap alamayacağını anladığında jungkookun yanına doğru ilerleyip masasının üzerine dosyaları bıraktı.

Ve ardından ise eğilip selam vererek odadan çıktı. Koltuktan kalkıp Jungkook'un karşısına oturdum. Jungkook masada olan gözlüğü alıp dikkatli ve yavaş bir şekilde taktıktan sonra evrakları incelediği sırada; onun beyaz bir tavşana benzediğini fark etmiştim. Sert görünebilirdi belki, ama çok tatlı ve masumdu...

"Tae nin senin için hazırlamış olduğu dosyaları getirmiş Iseul "

Dosyaları hızlıca gözden geçirip son sayfasını açtı. Bulduğu şeyde pozitif bir sonuç aldığında o kağıdı benim yönüme doğru çevirdi. Kağıdın üzerine kalem bıraktı ve işaret parmağı ile en alt sol köşeyi gösterdi.

"Bu da sözleşme. İstersen oku veya direk imza at. Bekleriz, acelemiz yok."

Kararımı vermiştim ben. Kalemi elime alıp hemen imzayı attım.
Jungkook şaşırsada, onaylayarak kafa salladı.

Odanın kapısı tekrar çaldığında Jungkookun onayı beklenmeden içeriye girmişti. Kim olduğunu merak edip, kafamı kapının olduğu yöne doğru çevirdim.

Tae gelmişti...

Jungkook sinirle gözlüğünü çıkarıp masaya sert bir şekilde bıraktı.

"Tae sana kapı konusunda ne söylemiştim!?"

Kafasını yere eğip uzun, güzel parmakları ile oynadı.

"Ah üzgünüm efendim. Ama Min seoyu almam gerekiyor. Makyözü ile bugünden yapılması gereken işleri var da.

Jungkook kafası ile onayladı. Ben yavaşça ayağa kalkıp eğilerek selam verdim.

Arkamı dönüp kapıya doğru yöneldiğimde. Jungkook'un sesi ile olduğum yerde kalakaldım.

"Min seo, çıkışta seni ben götüreceğim tamam mı? Sakın bir yere kaybolma az önceki gibi..."

Arkamı dönüp utanarak güldüm.

"Tabi efendim siz nasıl isterseniz."

Tae hızla kolumdan tutup beni odadan çıkardı ve peşinden tutarak sürüklemeye başladı.

Asansöre bindiğimizde hayla elinin kolumda olduğunu gördüm ve hızla geri çektim.

Asansörün durdurma tuşuna bastı. Ardından da ellerini iki yanıma koyarak beni sıkıştırdı. Nefes alış verişim hızlanırken sakin olmam gerektiğini kendime hatırlattım.

"Ne yapıyorsunuz bay kim? Açar mısınız şu asansörü birsürü insan bekliyor!"

Gözlerine bakmadan çıkışmıştım. Sol elini kaldırdı ve çenemden tutarak gözlerine bakmaya zorladı. Baktığım zaman gözlerinin dolduğunu fark etmiştim.

Hadi ama! Bu bir şaka mıydı? Ben ağlayan insanlara dayanamıyordum. Neden zayıf noktamdan vuruyorlardı ki?

"Neden böyle davranıyorsun Min seo? Bunu bana neden yapıyorsun!?"

Bu konuşmayı yapmak istemiyordum. Hiç yeri ve zamanı değildi.

Ellerimi göğsüne koyup onu ittirmeye çalıştım. Ama yerinden bir santim bile kıpırdamamıştı.

"Bakın bay kim, sizin sevgiliniz var... ve eminim bizi böyle görse çok yanlış anlayacaktır. lütfen asansörü çalıştırırmısınız?"

"Bi dakika... ne? Benim sevgilim mi var? Benim niye bundan haberim yok?"

Dalga mı geçiyordu!? Böyle yapmaya devam ederse artık gerçek anlamda delirecektim.

Sinirli bakışlarımla yüzüne odaklandım.

"Dalga mı geçiyorsunuz!?"

Sağ kolunu da yan tarafımdan kaldırıp ellerini cebine attı. üzerine rahat bir ifade takındı.

"Hayır... gayet ciddiyim."

Kollarımı göğsümün altında birleştirdim. Ve şüpheci bakışlarımla gözlerinin irisine baktım.

"Sabah gördüğüm manzarayı açıkla o zaman?"

Cebinde olan eli ensesine gittiğinde hafiften kızardığını fark etmiştim.

"Bak... demek ki yalan değilmiş çıkıyorsunuz..."

Duruşumu düzeltip Taeyi yan tarafa doğru yavaşça itekledim ve asansörün düğmesine bastım ama hiçbirşey olmamıştı. Birkaç defa daha sıkça bastığımda yine birşey olmamıştı.

"Bay kim..."

"Ah Min seo bana bay kim demeyi bırakırmı-"

"Bay kim. Sanırım asansörde kaldık..."

Arkamı dönüp Tae ye baktığımda çapkın, çapkın güldüğünü gördüm. Ovv... Olamaz yanlış anlamıştı!

"Bak güzelim. Asansörden çıkalım o zaman sarılır, öpersin... istediğini yaparsın ama dediğin gibi asansörü meşgul etmeyelim."

"Bay kim saçmalamayın! Ben Ciddiyim!"

"B...benim kapalı alanda kalma fobim var Min seo..."

Yavaşça yere çöktü ve derin, derin nefesler almaya başladı.

Bende hızla yanına doğru eğildim. Gözleri yavaş yavaş kapanıyor ve nefes almakta zorlanıyordu.

"Bay kim! Sakin olun lütfen elbet burdan çıkacağız."

"Min seo. N...nefes alamıyorum yardım et..."

"Iıı ne yapmam gerekiyor söyleyin hemen yapayım."

"Suni teneffüs..."

Gözlerim yerinden çıkacak gibi açılmıştı. Ama gözümün önünde ölmesine izin de veremezdim. Ellerimi çenesine koyarak onu hızlıca kendime doğru çektim. Ve güzel büyük dudaklarını benimkilere bastırarak hava yapmaya çalıştım. Ben daha ne olduğunu anlamadan Tae kollarını belime dolayarak beni kendine daha da yaklaştırdı ve öpüşüme karşılık verdi. Ben geri çekilmek istesem de başaramamıştım. Hem Tae nin kolları engel olmuştu, hemde kalbim asla geri çekilmemi istememişti...

























PlayerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin