Nefesimin kesildiğini hissettiğimde yavaşça geriye doğru çekildim.
"Bunu bilerek yaptın öyle değil mi?"
Nefes nefese zar,zor konuşabilmiştim.
Çarpık bir gülümseme atıp, onaylarcasına başını salladı.
Yaslanmış olduğu asansör duvarından hızla kayarak toparlanıp, yer açtı ve eli ile yanını patpatladı. Ayakta durmaktan yorulmuştum zaten. Sırtımı asansör duvarına yaslayarak yavaşça yere doğru çömeldim. Tae başını çevirip bana bakmaya başladığı sırada bende yavaşça sağ tarafıma doğru dönüp ona baktım. Dudaklarını yalayıp derin bir iç çekti.
"Sabah gördüğün şeyi isteyerek yapmamıştım aslında... o kızdan korkuyorum. Evet belki kulağa saçma geliyor olabilir. Ama o kızın ne kadar pislik ve iğrenç olduğunu bilemezsin, Min seo..."
Sonlara doğru sesi git gide kısıldığında, Yüzündeki çocuksu ifade bunun doğru olduğunu kanıtlıyordu ama eksik tamamlanmamış henüz yerine oturmamış parçalar da vardı...
"Neden yüzün kızarıyor o zaman?"
"Ah bu mu...?"
İşaret parmağı ile yanaklarını gösterdiğinde yeniden kıp kırmızı tatlı bir domates gibi olmuştu.
"Sen bu yüzden yanlış anladın, benim sinirlendiğimde, üzüldüğümde veya utandığımda hep yanaklarım kızarır. Orada hem sen yanlış anladığın için sinirlenmiş, hemde böyle birşeyi gördüğün için utanmıştım... normalde kremlerle kapatmaya çalışıyorum ama pek bir fayda ettiği söylenemez..."
Hafifçe kıkırdadım. Elimi sıkıca tutarak, tatlı çocuk ifadesini takındı yüzüne ve kare gülümsemesini sundu.
"Ee...? İnanıyor musun artık bana?"
Onaylar şekilde kafamı salladım.
Gülümsemesi genişleyince bende kabalık olmaması açısından hafifçe gülümsemiştim. Ama hayla yerine oturmamış parçalar vardı. Kötü hislerim vücudumu sarıp sarmaladığında bu sefer artık kötü bir şey olmamasını diliyordum. Çünkü nasıl düşünür ve hissedersem, sonunda gerçekleşiyordu...♧
Çok geçmeden kapıyı açtıklarında Iseul yapmacık ağlamasıyla Tae ye sarılmıştı. Bu konu hakkında kafamın içinde bile konuşmaktan şimdiden yorulmuştum... Jungkook da endişe ile beni tutup kaldırmış ve yaram olup, olmadığını iyi hissedip, hissetmediğimi en az yüz kere sormuştu. Ona minnettardım. Çok iyi bir insandı, gelecekte çıkacağı kız, çok ama çok şanslıydı.
Jungkook ile gitmem gereken, makyöze gitmiş ve tanışmıştık çok tatlı bir adamdı. Tombul yanakları, büyük, uzun omuzları kahverengiye dönük saçları vardı. Açıkçası ilk günden burayı gayet sevdiğimi söyleyebilirdim.
Saçımla alakalı bir iki değişiklik olacağını, onun dışında ise gayet güzel olduğumu söylemişti.
Bay kang hızlıca beni makyaj sandalyesine oturtup. Bağlı olan saçlarımı nazikçe açtı. Jungkook ise sağımdaki sandalyeye oturdu. Bay kang saçımın bir tutamını alarak elinde olan boyayı sürmeye başladı. Uzun olan saçlarımı kesip tüm kırıklarını almıştı. Aynada kendime baktığımda gerçekten değiştiğimi iliklerime kadar hissedebiliyordum...
(...)"Evet küçük hanım... şimdi seni döndüreceğim ve aynada mükemmel olan saçlarına hep beraber bakacağız anlaştık mı? Üç dediğimde 1... 2... 3..!"
Sandalyemi hızla çevirdi. İçimden üçe kadar saymanın ardında gözlerimi açtım. Aman tanrım. B...bu gerçekten ben miydim? Ellerimi saçlarıma attım. Yumuşacık ve parlaktı yeni rengine bayılmıştım. Mükemmel parlaklıkta sarı saçlarım vardı. Dokunmaktan kendimi alamıyordum, gerçekten güzeldi...
Sağıma dönüp Jungkook'a baktığımda eli çenesinde ve gülümsediğini görmüştüm. Anlaşılan o ki Sert görünümlü tavşan bey de saçımı beğenmişti.
Hızla ayağa kalkıp bir prensesmişim gibi elimden tutarak yavaşça sandalyemden kaldırdı ve etrafımda bir kaç tur döndürdü. Islık çaldığında ise yanaklarıma yayılan sıcaklık kat ve kat artmıştı. Belimden kavrayıp kendine yaklaştırdığında, ellerim düşmemek için boynuna sarıldı.
Yeni olan saçlarıma dokunup bir tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdı. Ardından ise Kulağıma yaklaşıp fısıldadı.
"Çok güzel görünüyorsun Min seo..."
Yanaklarımın artık domatesden farksız olduğunu biliyordum. Başımı önüme doğru eğdim. Göz teması kurmaktan kaçınmalıydım.
"Ah teşekkür ederim Jungkook."
Bir elini belimden çekerek, çenemden kavrayıp gözlerine bakmaya zorladı. Cesaretimi toplamalıydım utanmamalıydım. Yerde olan bakışlarımı Jungkook'un bana bakan derin, boncuk gözlerine doğru çevirdim.
"Utanınca çok tatlı oluyorsun..."
Ben bu sözü nerden hatırlıyordum? Ah tabi ya! Taehyung...
Kalbime giren derin sancı ile gözlerimi sıkıca yumdum. Bu çocuk bana hem güzel hisler yaşatıp, hemde nasıl kalbimin en derininden vurabiliyordu? Taehyung sen bana ne yapıyorsun böyle?...
(...)
Mesai bitmişti. Ben ise sıkıntıdan saçımın bir tutamını yiyordum. Çünkü Jungkook'un işi hayla bitmemişti. Onunla eve gittiğimiz zaman annemin tepkisini çok merak ediyordum. Acaba ne diyecekti? Kızacağını sanmıyordum. Ama damadı gibi benimseyeceğine emindim. Ona hiç şüphe yoktu...
Koltukta yanıma oturan beden ile bakışlarım o yöne doğru çevrildi.
"Saçının tadı güzel mi bari?"
Kare gülümsemesini bana sunduğunda, iliklerime kadar bütün sıkıntımın, yorgunluğumun gittiğini hissetmiştim. Bir insana gülmek ancak bu kadar yakışabilirdi...
Dudaklarımda olan bir tutam saçımı uzun, güzel parmakları ile dudağımdan nazikçe çekerek aldı. Ardından ise saçımı yavaşça okşamaya başladı.
"Rengine bayıldım açıkçası... gördüğüm en güzel sarışınsın."
Elleri ile yavaşça kahküllerimi düzeltti ve yanaklarımı avuçladı. Beni kendine doğru çektiğinde kalbimin ağzımda atmaya başlamıştı. Gözlerimi kapatıp sakince bekledim... Burnuma minik bir öpücük kondurup geriye doğru çekildi. Daha sonra ise yanağıma bir buse kondurup koltuktan kalktı.
"Seni evine bırakmamı ister misin güzelim?"
Evet işin en kötü noktasına ayak basmıştı. Başımı kucağımda olan ellerime çevirip çekingen bir tavır ile parmaklarımla oynadım.
"Ah taehyung çok naziksin ama... Jungkook ile gitmem gerek."
Cesaretimi toplayıp güzel gözlerine baktığımda, yüzünün her bir zerresinde ki hayal kırıklığını kalbimde çok derin hissedebiliyordum...