2 hafta sonra...
"Abi acele etsene! Geç kalacağız ya."
"Wooyoung kardeşim bir telaş ettirme insanı yetişicez işte!"
O günden sonra sadece 2 haftalık kısa bir süre geçmişti ama Wooyoung beni hiç yalnız bırakmamış, aksine hep yanımda olmuştu. Destek çıkmıştı. Bir nevi kardeş gibiydi. Beni ayağa kaldırmıştı. Sanki güneş artık bana da göstermişti yüzünü, Gece karanlık bulutlarını çekmişti üzerimden. Öncesine göre daha güçlüydüm şimdi, Öncesine göre daha da ayaktaydım şimdi...
Biz tam olarak nereye mi gidiyorduk? Fan meetingine! Neden mi? Çünkü Wooyoung bey fandomunda olduğu bir gurup vardı. O guruba ise tam manası ile aşıktı. Evimde kaldığı zamanlar telefonundan gösterdiği kadar biliyordum gurubu. Daegu'ya gelmişlerdi ve Wooyoung'un da bu fırsatı kaçırmaya niyeti yoktu. Ben gitmek istememiştim. Ama Wooyoung'un tatlı bakışlarına ve sarkmış olan dudağına da hayır diyemedim. İnsanları kırmak bu kadar kolay olmamalıydı...
Giydiğim gömleğin yakasını düzeltirken bir yandan da merdivenlerden aşağı iniyordum. Wooyoung ise aynada saçlarını şekillendirmek ile meşguldü. Onu beklerken koltuğa geçip oturdum. Aynada kendini süzüp küçük bir öpücük attı.
"Ah bu yakışıklılık nerden geliyor Wooyoung bey çok karizmatiksin."
Kendi kendine konuşup bir öpücük daha attı... Ve bir tane daha. Ben ise onun bu şapşal hallerine gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Üzülerek ayna ile bakışmasını yarıda kestiğinde koşar adımlar ile yanıma gelip beni oturduğum koltuktan kaldırıp, kolumdan çekiştirmeye başladı. Ben ona yalvaran bakışlar atarken, o ise çapkın bir gülümsemeyle bana öpücük atmıştı. Tam şu anda koşucular gibi koşarak gözden kaybolsam olur muydu? Bence olur...Ona masum, masum baksamda; İşe yaramamıştı. Bir türlü şu masum bakışları yapamıyordum. İtekleyerek sonunda evden çıkardığında Wooyoung'u arkamda bırakarak, arabaya doğru ilerledim. Aklıma gelen ani bir kararla ön koltuğa oturdum ve camı açtım. Wooyoung hala süslenmekle meşguldü. Siyah güneş gözlüğünü gözlerine taktı. Kafamı ve kolumu camdan çıkartarak anahtarı ona attım. Bugün arabayı kullanmasına izin verecektim. Anahtarı havada kapmıştı. Refleksleri iyiydi. Havalı bir şekilde şöför koltuğuna doğru yürüdü ve sonunda binebildi. Arabayı çalıştırmadan önce bakışlarını bana çevirdiğinde bende ona doğru döndüm.
Çapkın bir gülüş daha attı. "Bugün bu arabayı bana verdiğine pişman olacaksın!" Ben daha ne olduğunu anlamadan ayağı ile gaza basarak, köklediğinde arabada Tam manasıyla uçuyorduk!
Kemerimi ne ara taktığımı anlamamıştım. Kafamı camdan hızla çıkararak yolda olan insanları uyarmaya başladığımda arabanın hızından dolayı yüzüm değişik şekiller alıp duruyordu. Wooyoung ise arabanın içinde sadece sırıtmakla meşgüldü...
~~~~Yazarın Anlatımından~
Genç kız, güzel bir güne uyanmıştı. Yeni evinde. Yatakta doğruldu ve esneyerek gerindi. Aşağıya inecek, kendine leziz bir kahvaltı yapıp romanlar okuyacaktı, en sevdiği yazarın sözlerini ezberleyip, tüm pazar gününü mutlu bir şekilde evinde tek başına huzurla geçirecekti. Kendince hayalleri çalan telefonu ile yarıda kesildiğinde, yastığının altından çıkararak arayana kişiye baktı. Bu Taehyung'un tanışdırdığı arkadaşı Wooyoung'du. Yeni tanımıştı ama onu sevmişti. Çok enerjik ve ılımlı bir çocuktu. Yeşil tuşa bastı ve telefonu kulağına doğru götürdü. "Efendim Wooyoung?"
"Matmazel hemen hazırlan ve aşağı in Prensin ve ben seni bekliyoruz. Yengelerinle tanıştıracağım. Hızlı ol!”
"Ama Wooyoung-" daha konuşamadan telefon yüzüne kapanmıştı. Sıkıntıyla ofladı hayalleri bu güzel pazarını evinde geçirmekti. Ama istediği gibi olmamıştı. Zaten ne zaman istediği olmuştu ki? En azından Tae'yi görebilecek diye avuttu kendini. Ve hızla banyoya doğru koştu. Elini yüzünü güzelce yıkayıp dişlerini fırçaladı. Dolabından eline gelen ilk kıyafetleri askılığından alıp üzerine geçirdi. Telefonunu küçük bir el çantası alarak hızla içine attı ve koşar adımlarla merdivenden indi. Durmaksızın çalan kornanın sesi ile geldiklerini çoktan anlamıştı. Aynada son kez kahküllerini düzeltti ve çekmeceden evin anahtarını alarak kendini dışarıya attı. Eğilerek kapının önündeki beyaz spor ayakkabıları hızlıca ayağına geçirdi. Doğrulduğunda ise karşısındaki manzara eşsizdi... Pazar günü bile o mükemmel ötesi yüzünü görebiliyordu. Tanrı onu özel olarak yaratmıştı. Wooyoung havalı yürüyüşü ile genç kızın elinden tutarak sanki bir prensesmişçesine incitmemeye özen göstererek, arabanın kapısına kadar eşlik etti. Daha sonrasında ise kapısını açıp önünde eğildi. Genç kız utanarak gülümsedi ve zaman kaybetmeden arabaya bindi. Wooyoung ardından hızla kapıyı kapatarak şöför koltuğuna bindi. Taehyung aynadan deli gibi arkadaki genç kıza bakmak istese de kendisini tutabilmişti bu sefer.
Artık adım atma sırası Min seo’daydı