Rüya mıydı? Yoksa sadece kafamda kurmuş olduğum bir düş müydü? Peki ya hayal miydi? Sanmıyorum. Ama olacak kadar güzeldi orası kesin...
Hangi düş hangi rüya bu kadar güzel olabilirdi ki? Tabiki Hiçbiri...
Ona dokunuyordum. Sıcaklığını tenimde hissedebiliyordum. Aldığı derin nefesleri duyabiliyordum. Parlak sarı saçlarını koklayabiliyordum. Bu bir rüya olamazdı. Olacak kadar güzeldi belki. Çok güzeldi ama değildi tanrıya şükür bu sefer gerçekti...
Bu sefer rüya olduğunu anlayıp gece kan ter içerisinde kalkmamış sabaha kadar ağlamamıştım.
Gerçekti... Min seo kanlı canlı karşımda duruyordu, Beni sevdiğini söylüyordu, ellerimi tutabiliyordu ve en önemlisi beni öpüyordu! Tam şuan beni öpüyordu. İnanması ne kadar güç öyle değil mi? Ama artık değil...
Kafasını yavaşça geriye çekti. Ve derin koyulaşmış ela gözleri ile bana baktı. "Ç-çok tuhaf değil mi? Bunu ilk ben söyledim."
Burnunu çekti ve hafifçe gülümsedi. Benim sevdiğimi nereden biliyordu?
"S-sen benim s-seni sevdiğimi nereden biliyorsun?" Burukça gülümsedi ve bakışlarını ellerimize indirdi.
"Hastanede beni öptüğün zaman aşkımızı mühürlediğini sanmıştım. Yoksa beni unuttun mu?"
Bunu nasıl hatırlayabilirdi? Tamam evet eninde sonunda hatırlaması gerekiyordu zaten.
Ama ben bu kadar erken olacağını düşünmemiştim. Hem de hiç...
"O zaman tombul ellerin vardı. Oldukça küçüktüler, sevimli mi sevimli bir yüzün vardı. şaka gibi... herşeyi unuttuğumu sanıyordum ama hatırladım. Yıllar sonra yine o güzel ellerini tutuyorum yine o güzel yüzüne bakıyorum, gerçekten inanamıyorum."
Kendime çektim ve bir kez daha sarıldım ona. O kadar güzeldi ki bir kar tanesi gibiydi bana göre,
Çok narindi. Uçup gidebilirdi, en küçük bir baskı da eriyebilirdi. Çok güzeldi. Dünyanın bütün güzelliği ondaydı.Dünya kötü bir yerdi çünkü tüm güzelliğini Min seo almıştı. Ve ben o güzelliğe sahiptim. O sadece bana aitti, benimdi...
"Eee hadi ama geç kalacağız! Yeter öpüşüp, sarıldınız ben bile ağlıyacağım ya!"
Arkamı dönüp Wooyoung'a baktığımda gözünden yaş geliyormuş gibi elleri ile gözlerini sildiğinde, o kadar tatlı ve komikti ki Min seo ile kıkırdamadan duramamıştık. Ellerini beline yerleştirerek yaşlı teyzeler gibi kaşlarını çatarak bize baktı.
"Biraz daha orada durursanız oklavamla döveceğim sizi ha!"
Min seo ile abartısız gözümüzden yaş gelene kadar güldük. Wooyoung; hayatınızda görüp görebileceğiniz en komik ve en şakacı insandı.
Bakışlarımı Min seo'ya çevirdim ve güzel alnından öptüm. Bu an keşke hiç bitmemiş olsaydı. Sonsuza kadar ayakta kalırdım, sonsuza kadar uykusuz kalırdım. Onu izlemek için...
Yürümeye başladığımızda elimi yan taraftan beline doğru atıp onu biraz daha kendime çektim ve sarıl sarmaladım. Beraber içeriye girip günümün daha da güzelleşeceğine dair olumlu bir şekilde düşünmeye başladım...
...
"Matmazel bir sakin ol tanrı aşkına ya!"
"Wooyoung beni delirtme! Abi kızı kaçırmaya çalışmak ne demek ya! Sen başımıza bela mısın?"
"A-ama seviyorum ki hem o senin yengen, yengen. Aaa böyle denir mi hiç?"
"Boş hayaller kuruyorsun Wooyoung! Şu çocuk tavırlarını değiştir de, biraz yetişkin gibi davran artık!"
Neredeyse tam bir saate yakındır aralıksız kavga ediyorduk. Sert çıkışmamın ardından susarak önüne döndüğünde sinirime hakim olmaya çalışıyordum.
İçeriye girdiğimizde ne mi olmuştu? Sakince diğer insanlar gibi sıramızı beklemiştik. Sıramız geldiğinde ise ilk önce Wooyoung heyecenla küçük bir çocuk edasıyla Minnie'nin yanına gitti ve sarılmayı teklif etti. Tam anlamıyla bir şapşaldı.
Neyse ki Minnie sorun çıkarmadı. Görevliler karşı çıksa da sarılmışlardı. Wooyoung sıranın sonuna gelmiş ve Yuqi'yi gördüğünde ise yine aynı taktiğini kullandı ve sarıp sarmaladı daha sonra herkesi şaşırtıp Yuqi'yi sırtına alarak fan meetinginden herkesin içinde kaçırmaya çalışmıştı!
Sonra ne mi olmuştu? Görevliler Wooyoung'u karakola götürmeye kalkmıştı. Ben ve Tae için pek bir sıkıntı yoktu açıkçası.
Ta ki polislere işbirliğinde bizimde parmağımız olduğunu söyleyene kadar... üçümüzde polis arabasına bindirilip karakola gitmiştik. Hayatımda yaşamış olduğum en berbat, en iğrenç an olabilirdi bu. Hiç bu kadar utandığımı hissetmemiştim.
İfademizi verdikten sonra, serbest bıraktıklarında Wooyoung'u bir güzel hırpalamıştım. Ve kavgamız da git gide büyümüştü işte. Ona çok ama çok sinirliydim. Haberlere çıkıp gündem olursak şaşırmayacaktım.
Tae alttan almaya çalışsa da ben alamazdım. Akıllanması gerekiyordu.
Arabaya bindiğimizde, ben ön koltuğa, Wooyoung arka koltuğa Tae ise arabayı kullandı. Araba çalıştığında ise aynadan görebildiğim kadarı ile Wooyoung'a bakmaya çalışıyordum.
Kafasını koltuğa yaslayıp, derin bakışları ile camdan dışarıyı seyrediyordu. Sabah arabada hiç susmayan sesi ile başımızı şişirip beni yorarken, şimdi ise ağzını açıp tek kelime dahi etmiyordu. Gerçekten kırılmış olmalıydı.
Bu kadar iyi bir insanı kırıp, üzmem. İçimdeki pişmanlığı ve sızıyı git gide arttırıp ikiye katlıyordu.
Hayatım boyunca insanlardan kaçan, toplum içine çıkamayan, ve insanları kırıp üzmeye hatta insanlarla konuşamayan bir tiptim ben. Bu kısa süre içerisinde ise çok değişmiştim.
Wooyoung'un yaptığı yanlıştı belki evet. Ama onun üstüne de fazla gitmiştim. Sonuçta her insan aşık olurdu ve aşık olduğunda ise aptal şeyleri yapması kaçınılmazdı.
Her insan aşık olduğunda aslında aptal olmayı göze alırdı. Aşk bir nevi aptallık değil miydi?
Merdivenden inerken onu gördüğünde düşmeyi, yanına gelip konuştuğunda kekelemeyi, sana ufacık bir dokunuşunda bile havaya uçmayı göze almaktı. Aşk buydu. Aptallıktı... deli deli sırıtmaktı. Her anında düşünmekti, onunla bir gelecek kurmaktı.
Aşk aptallıktı... ve aptallık ise kaçınılmazdı.
...
Araba ani bir fren ile durduğunda sonunda gelmiştik. Ben emniyet kemerimi çıkartmaya çalışırken Wooyoung bir hışımla arabadan çıkıp bir hışımla kapısını kapatmıştı.
Camdan ona baktığımda arkasını dahi dönmeden evin kapısını açtı. Ayakkabılarını çıkartıp içeriye girdiğinde ise kapıyı kırarcasına kapattı. Çıkardığı ses arabanın içerisinden bile duyulurken acısını kalbimin derinliklerinde hissetmiştim.
Kalp kırmak aslında çok kolaydı. Her insanın kalbi kolayca kırılabilirdi. Gözünüze güçlü gözüken insanlar bile aslında çok büyük darbeler almış, çok büyük acılar yaşamıştır. Çünkü darbe insanı güçlendirip ayakta tutan tek şeydir.
Kalp kırmak çok kolaydı, toparlaması ise bir o kadar zor...