Arka koltuktaki kağıt keseleri koluna sıkıştırıp kapıyı kapattığında, kolundaki saatin dokuz buçuğu gösterdiğini görmüştü. Dün aldığı fazla alkol yüzünden uykuya dalmak kolay olmuştu fakat hem sırtı, hem de göğüs ucu sızım sızım sızlıyordu, gününün çok erken saatlerinde uyanmış ve koşuya çıkmıştı. Kremi sürmek istemiş, bunu becerememişti çünkü kendisi dokunduğu an bunu yapamayacağı besbelliydi, bunu Namjoon'dan isteyecekti.Asansöre binip katı tuşladığında aynadan ne kadar yorgun olduğunu incelemişti. Gözleri kızarmıştı, yüzü solmuştu. Ayrıca sabah değiştirdiği beyaz tişörtü yine hafifçe kanlanmıştı, yine de kendini suçlamıyordu çünkü bu piercingi gerçekten çok istiyordu.
Asansör altıncı katta durduğunda kapı açılmıştı, arkası dönük olduğu için önüne dönmüş ve gelen kişiyi görmeden hafifçe selam vermişti. Daha sonra kafasını kaldırdığında, gelenenin Destini olduğunu görmüş ve kaşlarını kaldırmıştı. " Günaydın." demişti Denise, Jimin'in bastığı düğmeye tekrar basarken. Aynı katta oturuyorlardı yani.
" Artık seni tanıyorum, Destini Blanche." demişti Jimin, dili döndüğünce. " Basit biri olmaktan yükselebildim mi acaba?"
Genç kadın kıkırdamış ve kafasındaki kapşonu çıkartmıştı. Gözleri hafif şişti, o da yeni uyanmış olmalıydı. Üzerindeki bol eşofman takımından da belli oluyordu. " Eh öyle olsun diyelim..." demiş ve sırıtmıştı. " Jung Hoseok."
Jimin kaşlarını çatmıştı. Sitem edercesine dudaklarını aralarken Destini'nin onunla dalga geçtiğini anlamamıştı. " Hadi ama Hoseok'a benzemiyorum bile!" Ardından Destini'nin dalga geçtiğini fark etmiş ve kafasını yana eğmişti. " Bu biraz ırkçı bir şakaydı."
Destini kahkaha attığında asansörden inmişlerdi, Jimin cebinde anahtarını aramaya başlarken elinde gerçekten güzel kokan sıcak börekleri Destini'ye uzatmıştı. " Fırından yeni aldım, ister misin?"
" Ah, güzel kokuyorlar ama sanmıyorum." Ardından o da anahtarını çıkartmış ve iki kapı öteye doğru yürümüştü. Daha sonra duraksamış ve Jimin'e dönmüştü. " Baksana, akşam yemeğe gelsene Jimin."
" Aslında arkadaşımla birlikte kalıyorum, ona kabalık olur." Bu sırada kapıyı açmayı becerebilmişti. " Onu da çağır. Akşam yedi gibi görüşürüz."
Kapısını kapattığında Jimin kaşlarını kaldırmış, bunun biraz hızlı bir davet olup olmadığını sorgulamıştı ki Namjoon aralık kapıyı açıp uykulu gözlerle Jimin'e bakmıştı. " Deminden beri seni arıyorum... Sabah sabah nereye gittin böyle?"
Jimin anahtarları ve elindeki kese kağıtlarını masaya bırakmış ve ellerini hızlıca yıkamıştı mutfakta. " Uyku tutmadı, koşuya çıktım. Daha sonra da yakın bir fırından yiyecek bir şeyler aldım. Kahve mi istersin çay mı?"
" Fark etmez." demişti Namjoon, dolaptan aldığı şişeyi kafasına diklemeden önce. Jimin telaş içinde onu süzmeyi unuttuğunu fark etmişti. Yan dönük bedeninde kızarmış dövmesine bakmıştı. Namjoon'a dövme yakışmıştı, kesinlikle daha önce yaptırmalıydı. " Koridorda konuştuğun kimdi?"
" Yeni hayatımızın en heyecanlı olayını anlatıyorum. Komşumuz daha önce birkaç kere tutuklanmış bir aktivist. Oldukça genç ve güzel bir kadın. Ayrıca akşam yemeğine davetliyiz."
Namjoon kaşlarını çatmış ve şişeyi yerine geri bırakmıştı. Eliyle siyah saçlarını karıştırmış ve garipsercesine Jimin'i süzmüştü. " Tanımadığımız birinin evine mi gideceğiz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kiss me | nammin ✔️
FanfictionBTS grubu dağıldığında herkesin bir planı vardı. Park Jimin ve Kim Namjoon hariç. " Cesaretin varsa beni öpersin." special thanks to @guchiweeb