Jimin'in kahkahası yüksek tavanlı geniş odada yankılanırken Namjoon elindeki raketi masaya bırakmıştı. " Adil değil!" Jimin onun itirazıyla yere çökmüş, nefes bile alamadan kahkaha atarken Namjoon kafasını eğmiş ve onu izlemişti. Beraber geçirdikleri en güzel günlerden biriydi bugün. Sabah kahvaltı yaptıktan sonra birkaç saat boyunca şehiri gezmişlerdi. Bir sürü fotoğraf çekmiş, sokakları talan etmişlerdi. Öğleden sonra dördü geçerken eve geri dönmüşlerdi. İkisi de üzerine rahat bir şey geçirip aşağıya, neredeyse artık kimsenin ziyaret etmediği oyun salonundalardı. Yarım saate aşkın süredir masa tenisi oynuyorlardı ve Jimin Namjoon'u yenip duruyordu. " Ne adil değil hyung? Benim seni altıncı kez yenmem mi?"Namjoon kaşlarını çatıp sahte bir kızgınlıkla ona bakıp ellerini göğsünde kavuşturmuştu. Jimin gülerek ona yaklaşmış, kollarıyla Namjoon'un bedenini kucaklamaya çalışmıştı. Namjoon gülümseyip kollarını onun sırtına dolamıştı. " Bugün çok güzel bir gündü hyung. Her şey için tekrar teşekkür ederim."
" İkimiz de çok eğlendik Jiminie." Bu sırada telefonunu alıp cebine atmıştı. İkisi de odadan çıkıp asansörün düğmesine basarken Namjoon ellerini cebine sokmuş ve sırıtmıştı. " Bugünü burada bitirmeyiz sanıyordum."
" Nasıl yani?" demişti Jimin açılan kapıdan içeriye girip Namjoon'a dönerken. Namjoon omuz silkmişti. " Bugün oyun oynamak için güzel bir gün." Jimin kaşlarını kaldırmış, kıstığı gözleriyle Namjoon'u süzmüştü. Oldukça ciddi ve rekabetçi bakıyordu onun gözleri de. Elini uzatmış ve kafasını sallamıştı. " Kabul." Namjoon memnuniyetle gülümseyip elini sıkmıştı.
" Sakın hakkını boşa harcama hyung." Açılan asansörden çıkıp dairelerine doğru yürüdüklerinde Namjoon nereye gidebileceklerini düşünüyordu. İsteyeceği şeyle uyumlu olmasını istediğinden, kafasında çok seçenek yoktu. Bir gece kulübüne gideceklerdi. " Nereye gideceğiz?"
" Ona göre giyineceğim yani." demişti Jimin açıklama yapmak istercesine. Namjoon dudağının kenarıyla sırıtmış ve kafasını yana eğmişti. " Aslında bunu ben seçeceğim." Koridorda olduklarından odasının kapısını hızlıca aralamış, dolaba astığı siyah, transparan ve işlemeli gömleği askısından çekmiş ve onu izleyen Jimin'e dönmüştü. " Cesaretin varsa Park Jimin, bu gece bu gömleği giyersin."
Jimin birkaç saniye öylece durmuş, yüzündeki gülümseme silinmiş ve uzanıp gömleği eline almıştı. " Neden bunu aldın ki?" Namjoon iç geçirip kapıya yaslanmıştı. " Çünkü sana çok yakıştı Jimin. Sadece kendine güvenmediğin için bunu almadın."
Jimin o sırada neredeyse Namjoon'u inandıracak bir kahkaha atmış ve gömleği omuzuna atmıştı. " Ben Park Jiminim, tabii ki de kendime güveniyorum." Daha sonra arkasını dönüp odasına doğru yürümeye başlamıştı. Aşmaları gereken bir sürü şey olacaktı. Namjoon biliyordu. Hastalıklı bir zihne sahip bir çocuğa aşık olacağının çok da farkındaydı ama geçer diyordu. Birbirimize yardım edersek yeteriz birbirimize diyordu. Yetemeyeceğini bilmeden.
Bir saat sonra, Jimin yüksek dar kotunun içine sokuşturduğu gömleği inceliyor, taktığı korsenin fazla olup olmadığını düşünüyordu. Göğsünün biraz altında bitiyordu, deriydi ve hafif transparan gömleğine çok yakışmıştı. Kulağında ona çok yakışan piercinglerinden biri vardı, saçlarını hafifçe dağıtmış ve alnını açık bırakmıştı. Aynada birkaç dakikadır kendini süzse de bir türlü güvenli hissetmiyor, kapıyı açıp onu bekleyen Namjoon'un yanına gitmek istemiyordu. Sadece bol bir kotla tişört giymek, yüzünü şapkayla kapatmak istiyordu. İyi görünüyordu iyi görünmesine fakat bir şeyler eksikti. Tamamlanmamış, eksik gibi görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kiss me | nammin ✔️
FanfictionBTS grubu dağıldığında herkesin bir planı vardı. Park Jimin ve Kim Namjoon hariç. " Cesaretin varsa beni öpersin." special thanks to @guchiweeb